Çokeşli evlilik (1)
Modern zamanların hiç gündemden inmeyen konularından beri çok eşli evliliktir. Konuyla ilgilenenlerin şu gruplara ayrıldığını söylemek mümkün:
1) Çok eşli evliliği düzenleyen hükümlerin tümüyle tarihsel olduğunu söyleyenler. Bunlara göre bugün bu hükmün geçerliliği kalmamıştır. Bunlara modernizmin baskıları altında Kur’an’ı yorumlamaya çalışan modernist tefsirci veya modernist fakih denebilir. Bizim açımızdan bunları kaale almak gerekmez, polemiğe girmek bile fuzuli bir iştir.
2) Çokeşli evliliklerin belli şartlara bağlandığını öne sürüp hükmü neredeyse uygulanamaz hale sokanlar.
3) Hükmün “salt bir ruhsat” olduğunu, bunu da kamu otoritesinin sınırlayabileceğini, hatta yasaklayabileceğini öne sürenler. Mesela Kur’an Yolu tefsirinin yazarları.
4) Hükmün evrensel ve ebedi olduğunu, geçerli şartın sadece a) Gönül rızası (icab ve kabul), b) Yeterli nafaka temini, c) “Objektif adalet” olduğunu savunanlar.
Herkes dilediği düşünceyi dile getirebilir. İfade özgürlüğünün korunduğu bir ülkede araştırma ve tartışmalar faydalıdır. Dinini ciddiye alan insanların yapması gereken, herkesi dikkatle dinlemek, ama muhatap alacakları kimseleri düşünce ve yorumlarını asl’a (Kur’an ve Sünnet nasslarına) ve İslam müçtehid ve bilginlerinin geçerli kabul ettiği usule göre yapan kimselerden seçmek olmalıdır. Bizim de takip ettiğimiz yol budur. Bu çerçevede bu konuya birbirini takip eden birkaç yazıda bu köşede ele almayı düşünüyoruz.
Önce hükmü düzenleyen iki ayete bakalım: “Yetimlere mallarını verin ve murdar olana temiz olanı değiştirmeyin. Onların mallarını mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu, büyüklük bir suçtur. Eğer yetim (kız)lar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helâl olan (başka) kadınlardan iki(şer), üç(er), dör(der) olmak üzere nikâhlayın. Şayet (yine de) adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin mâlik olduğu (câriye) ile (yetinin). Bu sapmamanıza daha yakındır“.(4/Nisa, 2-3).
Nisa suresinin ikinci ayeti “yetim hakları“na dikkat çeker. Şu veya bu sebepten dolayı babasını kaybedip yetim durumuna düşmüş çocukların, babalarından kalan mal veya servetleri varsa, bunun korumalarını üstlenmiş bulunan veliler tarafından kendilerine ödenmesi gerektiğini belirtir. Lafzın emir kipiyle gelmiş olmasından da anlaşıldığı üzere bu hayli önemlidir. Hiçbir şekilde yetimler istismar edilmeyecek, malları heder edilmeyecek, erginlik çağına, yani mallarını bilinçli bir biçimde kullanabilecekleri çağa geldiklerinde kendilerine verilecektir. Velileri aksini yapacak olurlarsa, murdarı temiz olanla değiştirmiş olacaklardır. Yetimlerin malı onlara murdardır, dolayısıyla haramdır. Mallarını yemenin yollarından biri yetimlerin parasını kendi mal varlıklarına katıp yemeleri, eksiltmeleri veya bütünüyle zimmetlerine geçirmeleridir. Böyle yapanlar Allah katında büyük bir suç işlemiş olurlar.
Üçüncü ayet, yeni “yetim hakları ve yetimler sorunu“ çerçevesinde yepyeni bir hukuki düzenlemeyi ele almaktadır. İslami literatürde çok eşliliğe (Taaddüd-ü zevcat) cevaz veren ayet olarak bilinen bu ayetin, önceki ve sonraki bağlamı göz önüne alındığında yetimlerin haklarını düzenleme işleminin devamı olduğu görülmektedir.
Ayette evlilik çağına gelmiş, ancak nikah akdi sırasında yeterince haklarını koruyamayacak durumda olan “yetim kızlar“ın haklarının korunmasına matuf bir düzenleme söz konusudur. “Yetim“ tek/tek kalma anlamında kullanılan bir kelimedir. Örfte ve yaygın olarak babaları ölen çocuklar için kullanılsa da, kocasını kaybetmiş dul kadına da yetim denir. Kadın tek başına kaldığı ve korunmaya muhtaç duruma düştüğü için yetim olarak anılır.
Tarihin her döneminde savaşlar, afetler, iç çatışmalar, yaygın hastalıklar sonucunda korunmaya muhtaç çocuklar ve kadınlar sorunu ortaya çıkabilir. İslam öncesi Arap toplumunda da benzer sorunlar sıklıkla yaşanırdı. Babalarını kaybetmiş ve kendi başına yaşama gücünü henüz elde edememiş yetimlerin korunması Müslümanların ana görevleri arasındadır. İkinci ayet genel olarak erkek veya kız çocuğu yetimlerin haklarına dikkat çekerken, bu ayet yetim kız çocukların hem mali hem medeni haklarını konu almaktadır. Araplar, yetim kızlara haksızlık yapmaktan çekinmezlerdi. Genellikle de ergenlik çağına gelen kızlarla evlenir, üstelik kendilerine miras olarak kalmış mal ve servetlerini kendi uhdelerine geçirirlerdi. Bunu yapmalarının bir sebebi de malın aile dışında olan birilerinin eline geçmesini önlemekti. Kızlar böylelikle istemedikleri ve hayatları boyunca mutsuz olacakları evlilikler yapmaya zorlanırdı. Bu çifte bir hak ihlaliydi. Başka bir deyimle, meşru bir işlem olan evlilik, haddi zatında hak ihlalinin bir vesilesi olarak kullanılmaktaydı ki, ayet bu hak ihlaline son vermektedir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.