M. Latif YILDIZ

M. Latif YILDIZ

sorgu / yuksekovahaber
Yazarın Tüm Yazıları >

 Çifte v

A+A-

Aslında başlığımı “çifte standart” olacaktı. Ancak “standart” sözcüğünü eleştireceğim konu için hafif kalacağından “çifte vicdan” dedim. Vicdan dedim çünkü çok acı, çok tehlikeli ve de çok önemli günlerden geçiyoruz. Kaçmak üzere olan bir fırsatla karşı karşıyayız.

80 yıldır toplumu ajite eden; hiç çekinmeden kin, nefret, intikam tohumlarını eken; şovenizm, ırkçılık, militarizm, milliyetçilik, faşistlik çizgisinde çıldırma noktasına gelen resmi  gazete çizgisine hareket eden gazete ve yazarlarımız Allah’a şükür bu ülkede bolca varlar.

Yazdıkları, çizdikleri, gazete sayfaları ve ekranlara yansıttıkları ile toplumu provoke etmeyi kutsal bir görev olarak icra ettikleri için onlara bir sözüm yok; söylesem de boş.

Ancak kelaynak kuşları gibi sayıları azalan bir avuç vicdanlı, insaflı gazeteci ve köşe yazar zaten son zamanlarda bir bahane ile gazetelerinden, köşelerinden kovuluyor, kalemleri kırdırılıyor. Kovulmaları zor görünen gazetelerde yazanların da insanım diyenlerin içini sızlatan olaylar karşısında bana göre takındıkları “çifte” vicdani yaklaşımları canımı acıtıyor.

Türk medyasında yazdıklarını karşılaştırmalar ile süsleyen, ortaya çıkan çelişkileri net bir bakışla analiz eden; benimde yıllarca severek takip ettiğim Taraf yazarı Alper Görmüş ve onun kıvamında Tarafta yazdıktan sonra tanımaya başladığım Tuncer Köseoğlu’nu 24 Ağustos 2012 Cuma günü yazdıkları Gaziantep yazısıyla ilgili bakış açımı yansıtacağım.

Baştan ifade etmek isterim ki, amacım üzüm yemek bağcıyı dövmek değil. Yine ifade etmek isterim ki Sayın Görmüşü Türk medya camiasında en duyarlı, gerçekçi, demokrat ve de en özgürlükçü bir kalem olarak bilir, okur ve takdir ederim. Sayın Köseoğlu’nu da yazılarını okuyup tanıdıktan sonra, Görmüş kıvamında olmasa da beğendiğimi ifade etmek isterim.

 İki yazar 24 Ağustos’ta köşelerinde haklı olarak Gaziantep’te sivillere, özellikle çocuklara yönelik saldırıyı kınayan yazılar yazmışlar. Yer verdikleri sözcük, kelime, duygu, düşünce ve duyarlılıklarına itirazım yok, hepsine olmasa da birçoğuna katılıyorum.

Bana göre çok değil, az bile yazmışlar. Ancak bir şartla; sivillere, özellikle çocuklara karşı kimden gelirse gelsin aynı sözcükler, aynı duruş, aynı duyarlılık ile sade kınamak değil lanetlemeliydiler. Dedim ya sivillere karşı kimden gelirse gelsin aynı dili kullanmalıydılar.

Sayın Alper Görmüşün yazılarını uzun yıllardır takip ederim. Olaylara farklı pencere ve de objektif yaklaştığını da çok iyi bilirim. Son derece titiz biridir. Nitekim 24 Ağustos yazısında “PKK’da olmayan şey..” başlıklı yazısının yanına “Roboskili ailelerin insanlığı” başlıklı yazısında yayınlanan bildirinin bir bölümüne yer vermesi O’nun denge sağlamak için gösterdiği titizliği ve duyarlılığından bir örnektir.

Gelelim eleştirime konu olan zurnanın zırt dediği yere:

Sayın Görmüş “PKK’da olmayan şey…” başlıklı yazısında diyor ki:

"Haklı bir isyanı başlatmak için “celâdet” yeter, fakat onu tarihsel olarak doğru bir noktada durdurmak için “şehâmet” sahibi olmak gerekir, PKK’da olmayan da bu galiba. (Celâdet: bahâdırlık, kahramanlık, yiğitlik... Şehâmet: zekâ ve akıllılıkla berâber olan cesâret, yiğitlik –Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat.)

Bugün, geçtiğimiz yıl bu zamanlarda kaleme aldığım ve yukarıda okuduğunuz paragrafla… Kürt meselesi arasında kurduğum paralelliklerle ilgili Yani bu bir“Soyun öyleyse, dövüşeceğiz...” yazısının tekrarı olacak” diyerek papazla asilzade hikayesini yazar:

"..Öyle olmadı mı: Bu devlet (hikâyemizdeki asilzade) Kürtlerin (hikâyemizdeki papaz) salt insan olmaktan kaynaklanan haklarını salt kendi yaptığı yasalara dayanarak on yıllar boyunca inkâr etmedi mi?.. Papazın suya duyduğu ihtiyaçla Kürtlerin kendi anadillerini korkusuzca konuşma ihtiyacı arasında fark var mı? Öyle olmadı mı: Bu devlet her insani talebe “hayır” demedi, böyle böyle 70-80 yıl geçmedi ve sonunda bazı Kürtler “soyun o zaman, dövüşeceğiz” diye dağa çıkmadı mı?” Diyerek önce Kürdlere hakkını teslim ediyor.

Sonra da; egemene karşı papazın “ soyun o zaman dövüşeceğiz”  meşruiyetinin sınırını sorguluyor. İlk bakışta haklı gibi bir sorgulama. Ama adil bir sorgulama mı? Bana göre değil.

Bir olayın, olgunun, oluşumun ya da dövüşün, savaşın meşruiyetini sorgulamak için gerekli olan bir kıstas yok mu? Mesela devlet hiç “gelin konuşalım” dedi mi? Mesela eşitler mi? Mesela egemenlik ve hükmetme alanları denk mi? Mesela kim ezen, kim ezilen? Mesela 80 yıldır ezenin, yok sayanın, imha ve inkarın mimarı eline geçirdiği 10 yıllık çözüm fırsatını oyalama ve rakibi zayıflatmak için kolladı mı?

Mesela Sindirmek için ilave tedbirler geliştirirse ( KCK operasyonları, nokta operasyonları, Roboski (Uludere) katliamı gibi) papazın mı, asilzadenin mi meşruiyeti sorgulanır? Dağdan inmek isteyeni dağa hapseden siyaset sorgulanmalı.

Benim aslında sorgulamak istediğim “meşruiyet” sorunu da değil. Benim sorgulamak istediğim Sayın Gülmüşün yazısında geçen “ … Antep’teki ahlaksız, vicdansız, insafsız şiddetin…” yer aldığı kelimeler dizisindeki şiddetin dili neden Roboski (Uludere) olayında da kullanılmadığıdır. Devletin uçakları ile bedenleri parçalanan çocuklar için aynı kıvamda bir yazısına rastlamadım. Görmüşün köşesindeki her sözcüğünün altına imzamı atıyorum; ama bir şartla “çifte vicdan!” (standart) yer almadığı sürece.

Görmüşün yazılarının hemen tamamını okuyorum. Eğer 24 Ağustos’ta Gaziantep için yazdığı duyarlılıkta benzer Roboski (Uludere) yazısı var ve ben kaçırmışsam lütfen mail atsın da ben de bu köşeden özür dileyeyim. ( Roboski konusuyla ilgili 2 yazısını okudum. 1.si olaydan hemen sonra 03 Ocak 2012 de yazılan “Devletin ‘Dördüncü Kuvveti’”… ; 2.si 06 Ocak 2012 de yazılan “Merkezin Yeni Filmi: Yasla Başını Omzuma…” İki yazısında da bu fiili işleyenlere Gaziantep gibi şiddet sözcüklerine rastlamadım. Ki orada onlarca çocuk öldü.

Sayın Görmüş çok iyi biliyor ki kavganın meşruiyeti için aranan kriterlerin hiç biri Kürd cephesinde yok. Çünkü o kriterden yoksundurlar. Asıl “şiddeti bırakın gelin konuşalım” diyen Papaz’a karşılık, gücünü üstün silah ve yönetimden alan asilzade yıllardır uzanan ele tenezzül etmiyor. Yasal olarak Meclise girmiş BDP’lilere AKP’nin saldırmadığı bir tek gün var mı? Ya da PKK ile konuşanlar, el sıkışanlar on yıldır bir tek sefer BDP ile konuşup el sıkıştılar mı? 1999 yılından beri şu saldırıları durdurun da konuşalım diyen sizce kim?

Sayın Görmüş, Ezilen fakir papaza meşruiyeti hatırlatırken on yıllarca meşruiyetin zerresini gözetmeyen asilzadenin gücü ve üstünlüğü apaçık ortadayken papazı aynı kefeye koymak sizce vicdanla bağdaşır mı? Bunu başkaları söyler, söylüyor, söyleyebilir ama demokrat ve insani düşünen kalemler söylediği zaman inanın içimizi acıtıyor Sayın Görmüş.

Sayın Tuncer Köseoğlu’nun “Kasaba” başlıklı yazısında bana göre Görmüşün yazısı gibi çifte vicdan gibi gelen yorumuna yerim daraldığı için çok kısa değineceğim.

Diyor ki: (dağdan) “kasabaya inip, bebekleri öldürecek bombayı koyacak gözü dönmüşlüğü yaşarken kendilerine zulmeden egemen mavilerden farkı kalmadı.” Tamam, dağa çıkan yeşiller için yazdıklarının doğru olsun. Ki ben dahil yeşil Kürdler de kınadılar.

Benim eleştirmek istediğim, 80 yıldır sürekli çocukları katleden  mavileri aynı dozda eleştirdiniz mi? Görmüş gibi sizinde devlete, hükümete “Şehamet” çağrısı yaptığınız bir yazınız var mı? Biraz daha mütevazi olayım ve 80 yıllık toplu cinayetlerden vazgeçerek sorumu yenileyeyim. 2011 Aralık ayında Roboski (Uludere) çocuk katliamında 24 Ağustos yazısı kıvamında ve duyarlılığında yazdığınız ve benim okumadığım bir yazınız varsa sizde bana mail atın ki sizden de özür dileyeyim.

Yanlış yapıldığını ya da çifte vicdanlı davranıldığını bana ikaz eden birinin iddiası doğru çıkarsa özür dilerim. Yanlıştan dönmek, özür dilemek bir erdemdir. Sizler sevdiğim ve zevkle okuduğum iki yazar hakkında bu konudaki düşüncemi çürütecek aynı duyarlılık ve aynı çarpıcı cümle ve hikayeler ile güçlendirilmiş bir Roboski yazısı yazmış ve o yazıyı okumadan bu eleştiriyi yapıyorsam, o yazıyı bana gönderip beni mahcup ederek özür diletiniz; ya da “Şehamet” ve “Kasaba” konusunda endazeyi fazla kaçırdık diyerek özür dileme erdemliliğini siz gösterebilecek misiniz?

Bu arada Taraf gazetesinin yönetimini ele geçirdikten sonra hamaset kokan yazıları ile Kurtuluş Tayiz’in “Kürtler PKK’ye karşı insani bir tepki vermeli” derken, bir çok siyasetçi ve sade vatandaş ve de ben tepki verdik. Peki siz Gaziantep için gösterdiğiniz tepkiyi Roboski (Uludere) çocukları için aynı kıvam ve duyarlılıkta tepki verdiğiniz bir yazınız var mı?

Yıldıray Oğur’un AKP aşkından Erdoğan’ı De Clark, Blair vs. lere benzetmesini ele almayı bile gerek görmüyorum. Melih Altınok’un “Dinle Katil” yazısı da çok duygusaldı. Acaba o yazının onda birini Roboski (Uludere) çocukları için de yazmış mıydı?     

KUTLUYORUM: Tesadüfün bu kadarı, 25 Ağustos’ta çok sevdiğim iki genç gazeteci meslektaşım aynı gün evlendiler. Biri Yüksekova Haber’in sahiplerinden, Genel Yayın Yönetmeni Erkan Çapraz; diğeri Silvan Mücadele Gazetesinin sahibi, Genel Yayın Yönetmeni, şehit arkadaşım Yaşar Parlak’ın oğlu Ferhat Parlak. İki kardeşime de hayat boyu mutluluk, huzur ve güzellikler dolu bir beraberlik dileyerek candan kutluyorum.

Zewicine ve her du braye xwe prpozdikim.   

UFKUMUZ.COM

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.