1. YAZARLAR

  2. Etyen Mahçupyan

  3. Burnunu sürtme sırası
Etyen Mahçupyan

Etyen Mahçupyan

Akşam Gazetesi
Yazarın Tüm Yazıları >

Burnunu sürtme sırası

A+A-

İslami kesimin içine itildiği dar kalıplardan çıkarak siyaset sahnesine damgasını vurmasıyla birlikte, ‘Batılı’ Türkiye epeyce yadırgayacağı bir kamusal alan manzarasıyla karşılaştı. ‘Çağdaşlığın’ simgesi olan, modern hayat tarzının yaşanmasına olanak sağlayan mekânlar adım adım ortak alanlara dönüştü. İslami duyarlılığa ve kimliğe sahip kişiler, özellikle gençler bu alanda ‘fütursuzca’ boy göstermeye başladılar ve talebin patlamasıyla birlikte arz da şekil değiştirdi. Geçmişte belirli ve dar bir elit kitlenin ‘doğal olarak’ kullandığı imkânlar, şimdi paylaşılmakla kalmadı, sunulan ve tüketilen ürünün niteliğinde de görünür farklılıklar oluştu. Böylece daha önce birbirini dikkate almadan yaşayabilen, cemaatinin korunaklı kültürel ortamında kendisine hiç değişmeyecek sandığı bir yaşam alanı açan insanlar, ‘ötekilerden’ etkilenmemenin mümkün olmadığı bir yeni gündelik hayata geçiş yaptılar. Söz konusu karşılaşma özellikle laik kesim için çarpıcı ve öğretici oldu. İslami kesim laikleri ne de olsa medyadan, eğitim sisteminden ve siyasete yansıyan klişelerinden ötürü epeyce tanıyordu. Ama laik kesim dindarlar hakkında, onları daha ‘geride’ konumlandıran bir kuramsal tahayyülden fazlasına sahip değildi. İşin ilginç yanı bu karşılaşma laik kesimin dindar algısını kendi dünyası içinde doğruladı. Eldeki malzeme iletişimden ziyade mesafeli gözlemlere dayanıyordu ve zaten ‘bildik’ bir gerçeği kanıtlamaktaydı: İslami kesim görgüsüzdü… 

Bu tespiti tümüyle oryantalist bularak kenara atamayız. En azından şunu biliyoruz. Bugünün kentli Müslümanları gerçekten de yüz yıl öncesinin Müslümanlarına göre daha görgüsüzler. Çünkü hem eskiden kopartıldılar, hem de yeninin parçası yapılmadılar. Estetik algı bu dönemeçte tümüyle avamlaştı. Adap bir kamusal alan kodu olmaktan çıkıp ailenin dar kalıplarına hapsolduğu ölçüde, yenilenemedi ve muhafazakârlaştı. Ahlak kişiyi çevresiyle birlikte anlamlı ve mümkün kılan bir normlar manzumesi olmaktan çıkarak, İslami kimliğin savunma mekanizması olarak kurgulandı. Adaptasyonun önündeki engeller dindarları içe kapattı ve ‘yeni’ olan her şey yanlış, zararlı ve ahlaksız nitelemesi ile adlandırmaya yatkın bir kültürel süzgeçle sınandı. Giderek modernliğin ima ettikleri hem zorunlu olarak bir miktar uyulan, hem de kimlik ve hayat tarzı üzerinde tehdit oluşturan bir kuşatmaya dönüştü. Böylece İslami kesim ideolojik reddiye ile sosyolojik kendini koruma dürtüleri arasında, bu davranış kalıplarına sığındı. 

Dışarıdan bakıldığında ‘görgüsüzlük’ denebilecek bu tutumla birlikte, İslami kesim entelektüel alanda da ‘sığlaştı’. Yüz yıl öncesinin zihinsel cevvaliyeti Kemalist rejim sayesinde buharlaştı. Tek kaynak din olurken, bizzat dinin yüzeyselleşmesi engellenemedi. Bilginin ne olduğu, neye bilgi denebileceği, bilginin sınanması gibi nüanslar kalmadı. Dindarlar klişelere, şablonlara ve kalıplara mahkûm olmakla kalmadılar, bunlara psikolojik nedenlerle tutunma ihtiyacı duydular. Zamanın ve değişimin konu dışı olduğu, geçmişteki ‘doğru örnek’ dışında başka bir referansa ihtiyaç duyulmayan bu âlemde, dünya ve hayat artık durağan bir geniş ‘mekân’ olarak tasavvur edilmekteydi. Bu atmosfer günümüze Darwin takıntısı ve sosyal bilim korkusu olarak yansıdı. 
Görgüsüzlükle sığlığın birleşimi, algıda, davranışta, tepkide, toplu tutum almada, velhasıl siyasette bir ‘çiğlik’ olarak ortaya çıktı. Refleksler kolaylıkla düşüncenin, serinkanlılığın ve sağduyunun önüne geçebiliyor. Başkalarıyla birlikte yaşama ve karar üretme sistematiğinin talep ettiği olgunluk, henüz sindirilmemiş ama hafızada hayal meyal yeşeren bir norm olarak yeniden keşfediliyor. 

Kısacası laik kesimin bakışı önemli değil… Gerçekten de İslami kesimin sırf kendi geleneği ve mirası açısından bile gideceği daha çok yol var. Ancak gelecek ‘tek ayaklı’ olmayacak. Laik kesimin de kendisine yeni bir gözle bakması gerekiyor ve o zaman göreceklerimize şaşırmamaya hazır olmamız lazım. Çünkü bugünün laik kesimi İslami kesime karşı davranışında ve kendi kimliğini taşıma biçiminde son derece görgüsüz davranıyor, her yerin sahibi olduğu duygusuyla duyarsız, kaba ve aşağılayıcı bir tavır sergileyebiliyor. Paralel olarak laik kesimin entelektüelleri de fevri bir cemaatçiliğe hapsolmuş durumda, normatif önermelerden aktivizm üreterek psikolojik tatmin peşindeler. Anlama derdi olmayan bir sığlığın salt paylaşılmakla anlamlı olacağını sanıyor gibiler. Sonuç ise sosyal medyaya yansıyan ve bir tür sosyal intiharı akla getiren bir çiğlikten öteye geçemiyor… Hayat kendi ironisini üretiyor ve herkesin burnunu sürtme sırası geliyor.   


 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.