1. YAZARLAR

  2. Ali Bilmez

  3. Bir Zamanlar, Bu Zamanlar - 3
Ali Bilmez

Ali Bilmez

Yazarın Tüm Yazıları >

Bir Zamanlar, Bu Zamanlar - 3

A+A-

 

Hayatında ilk kez 3 katlı ve bu kadar yüksek bir bina görüyordu. Şu an tam önündeydi ve birazdan içinde olacaktı. Bunun heyecanıyla aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya binayı süzüyor, pencerelerini sayıyordu. Ana giriş kapısına doğru ilerledikçe binadan ziyade artık insanlar dikkatini çekmeye başlamıştı. Ayaklarında taze silinmiş parlak cizlavetler ve saçları düzensiz bir şekilde saç derilerine yapışık onlarca insan heyecanlı ve hızlı adımlarla binaya girip çıkıyordu. Bunca adam memur veya öğretmen olamazdı. Zira memur olsalardı kravatları ve ütülü pantolonları olurdu. Giriş kapısına bir iki adım kala yanında yürüdüğü amcası ani bir el hareketiyle başındaki kalın takkeyi indirip cebine koydu. Biraz önlerinde giden muhtar da aynı şekilde başındaki şapkayı indirmişti. Daha önce hiç görmediği muhtarın saçsız başı dikkatini çekmişti ama şimdi bunu düşünecek zaman değildi. Ders kitaplarında gördüğü şapka kanunu aklına geldi. Öğretmeninin anlattığından aklında kaldığı kadarıyla şapka giymek mecburiydi. Ama hükümet konağında neden bunu çıkartıyorlardı ki? Bir türlü işin içinden çıkamadı. Neyse bununla da kafasını yoracak değildi. Nihayetinde büyüklerinin bildiği bir şey vardı ve hükümet konağına başı kapalı girilemezdi. Bunu da görmüş, öğrenmişti.

Binanın birinci katına çıkmış ve sağdan ilk kapıdan içeri girmişlerdi. Büyük defterler, geniş masalar, asık suratlarla dolu büyük bir odaydı burası. Birinde şapka veya takke diğerinde kırmızı kâğıt dosyalar ile iki eli çapraz şekilde ve önlerinde bağlı olarak sıralarını bekliyordu insanlar. Nüfus idaresinin iletişime kapalı, sadece soran ve sorduğu soruların cevaplarını duymayan memurlarının üstten ve sert bakışlarını görünce yıllar önce annesinin adının nasıl Kevser yerine Kesik olarak kimliğe yazıldığını anlamıştı sanki.

Tabi bu arada anne demişken biyolojik ebeveynler ile evlatların devlet kayıtlarında birleşmesi, kimliklerde buluşması da pek nadir rastlanan bir durumdu o zamanlar. Zira her aileden ancak bir kişi hükümet işlerinde ehil olabiliyordu. Dolayısıyla da bir kişinin resmi nikâhı olurdu ekseriyetle ve geniş ailedeki tüm erkek kardeş! çocuklarının nüfus kayıtları da onun üzerine yapılırdı. Resmi anne, gerçek baba kavramlarının günümüz gençlerine, iş sahiplerine, kurum ve kuruluşlarına izahını varın siz düşünün.

Okuma yazmayı Ali Mektebinde (Bir zamanlar askerlikte okuma-yazma öğreten müessese) öğrenmiş muhtarların pürüzlü zeminlerde, tükenmiş kalem ve gündelik hitapların esiri kelimelerle yazdıkları ilmühaberlerin de bu olanlarda payı azımsanamazdı gerçi. Ama bunların hiçbiri engel olamıyordu sızdırmaz hazır bez ve bisküvi ile büyümüş tombul suratlı, beyaz tenli, şehirli gençlerin yeni terli bıyıklarının altında, renkleri ve bedenleri uyumsuz giysilerle şehre karışmış Anadolulu delikanlıların yüzlerine karşı umarsızca gülmelerine. Üniversite yıllarında yaşadığı bu sıkıntı unutulmayan hatıralar filminin sadece bir tanesiydi, bir karesiydi. Gönlün rızası ile kalbin kabulü ancak gözlerin tasdiki ile kolaydır. Böylesi bir durumu yaşamayanların anlatılana inanmamasını anlamak lazımdı!

“Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti.” (Bakara Suresi 31. Ayet)

Zira isim tanımaktır, tanınmaktır, tanımlamaktır. Bakmaktır, bilmektir, bulmaktır…

İsimlerin en güzelleri Allah’ındır ve onlarla tanınabilir ancak. (Taha Suresi 8. Ayet)

Dünyanın her tarafında, her dilde ve her kültürde ilkin isimler sorulur tanışmak için.

Evrende tespit edilen milyarlarca kilometre ötedeki bir yıldıza önce isim verilir tanımlamak için.

İyiliği bulmak, güzelliğe erişmek, mutlu olmak için isimlerle bana dua edin buyurur Yüce Allah (cc).

“İsimlerin en güzeli Allah'ındır. Öyleyse O'na bunlarla dua edin.” (Araf Suresi 180. Ayet)

Sigara dumanında bulutların oluştuğu, bağırırcasına yüksek sesli konuşma ve kahkahaların birbirine karıştığı kahve, hiç sönmeyen sobasının sıcaklığı ile minibüsün dönüş saatini beklemek için ilçedeki tek yerdi sanırım. Tek elinde ondan fazla bardak ile büyüklere çay, çocuklara oralet taşıyan kahveciyi hayretler içinde izlerken biraz önce aldıkları ama hala dokunamadığı kimliğini düşünmeye ve ona dair düşler kurmaya başlamıştı.

Üzerinde yazılan bilgilerden ziyade, kendisinin varlığı önemli ve yeterliydi. Bir kimliğe sahip olmak birçok imkânı da beraberinde getiriyordu. Lüks konutların kapısını açan, konforlu makamlarda oturtan, banka hesaplarına para akıtan vb. basit imkanlar değil tabi ki. Orta okula gidebilmek için ilk okul diplomasının tanzimi için gerekli, daha değerli, daha hayati imkânlar gibi mesela.

Böyle bir sahipliğin heyecanı ve gururu ile olacak ki, ancak ortaokulda yeni bir isminin olduğunu, yani kimlikteki ismimin farklı yazıldığını fark etmişti…

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum