Bir devlet itirafçısı
Modern demokrasi teorisi devletin yaptıklarının görünür olmasına dayanır. Buna göre devlet denen şey zaten hükümetlerin yönetiminde ve denetiminde olan bir teşkilatlanmadır ve seçimler yoluyla yeni hükümetler seçmenin mantığı da, söz konusu görünürlük sayesinde meşrudur. Ne var ki doğrudan devletle uğraşanlar tam tersi bir geleneğin kuramını yapmak zorunda kalırlar: Devlet denen kurumlar şiddeti ve belki daha da önemlisi bilgiyi tekelleştirmekte, buradan hareketle iktisadi ve siyasi çıkarlar üretip dağıtabilmektedirler. Öte yandan modern devletler şiddetle bilgiyi bütünleştiren çok verimli bir alan da keşfetmiş durumdadır: İstihbarat. Bu alan bilginin şiddet yoluyla paraya dönüşmesine imkân tanımakta, tıpkı bir holding misali yerel taşeronlarını yaratıp bir piyasa oluşturmaktadır.
Türkiye de nihayette modern bir devletti ve tabii bu imkânlardan kendini mahrum etmedi. Zaten devletin modern halinin oluşumu da bu tür bir suç teşkilatlanmasının açtığı yoldan nasiplenmişti. Velhasıl Kürt kimliğine sahip vatandaşların taleplerinin siyasileşmesiyle birlikte Güneydoğu kendi başına bir suç piyasası haline gelince, devlet de JİTEM denen girişimci örgütlenmeyi oluşturdu.
Bugünlerde söz konusu örgüte emek vermiş birinin, Abdülkadir Ayganın bazı bilgileri toplumla paylaşmasına tanık oluyoruz. Gerçi Aygan bu bilgileri daha önce de kamuoyu ile paylaşmış, hatta bir kitap bile yazmıştı ama devlet yeşil ışık yakmayınca medyamız söylenenleri duymazdan gelmişti. Oysa Aygan tanık olduğu cinayetleri tüm detaylarıyla, isim ve zaman vererek anlatmaktaydı... Bu iddiaların doğruluğunun ortaya çıkmasıyla birlikte Ayganın da prestiji arttı ve nitekim bizler JİTEMin gerçek yüzünü bugün onun sayesinde öğreniyoruz.
Ayganın bu gazetede Neşe Düzele verdiği bilgiler arasında çok ilginç ve anlamlı detaylar var... Örneğin cinayetlerin nasıl kararlaştırılıp gerçekleştirildiği, kullanılan kişilerin nasıl ortadan kaldırıldığı gibi. Bu arada JİTEMin Hizbullaha yönelik hiçbir eylem yapmadığı da dikkatli okuyucunun gözünden kaçmamıştır. Ama muhakkak ki asıl bilgi, söz konusu teşkilatın iç yapısı ve devlet içindeki yeriyle ilgili olanlardır. Örneğin JİTEM mensubu olan suçluların 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa sokulduklarını, böylece tazminat ve emeklilik haklarına kavuştuklarını anlıyoruz. Bu adım atılırken, söz konusu kişiler resmî evraklarda ölmüş gösterilip, yeni bir adla devlete intisap ettiriliyormuş. Gelin de devşirme geleneğini hatırlamayın! Osmanlı döneminde de halktan insanlar devlete alındığında adları değiştirilir, bir anlamda yeniden doğmuş gibi olurlardı. Tabii devletin tekâmülü sonucu, geçmişte masum çocuklar üzerinden yapılan devşirmelik de, bugün katillerin devletleştirilmesi ile sonuçlanabiliyor...
Örgütün devlet içindeki yeri de önemli... Ayganın anlattıklarına bakılırsa, JİTEM doğrudan Ankaraya bağlı, Silahlı Kuvvetleri dikey kesen bir organizasyon şemasına sahip. Yerelde ordu içindeki JİTEM birimleri, o bölgenin en yüksek askerî amirine değil, onu aşan bir biçimde merkezdeki birilerine bağlılar. Dolayısıyla normal askerlerin olan biteni engellemek gibi bir işlevleri olamıyor, çünkü onlar da farklı yollardan Ankaraya bağlılar ve bu yolların yukarıda nasıl kesiştiğini bilmiyorlar. Böylece ordunun formel dilinde JİTEM yoktur denip durulurken, cinayetler işlenmeye devam ediliyor.
Öte yandan bu teşkilatlanmanın devletin içindeki korunaklı alanlar açısından getirdiği büyük bir risk de yok. Yine Ayganın belirttiği üzere bu bir hayalet örgüt... Yani her an buharlaşıp, yerine yenisi kurulabilir ve geride arşivlerde hiçbir iz bırakmaz. İnsan ister istemez başka meselelerde karşımıza çıkan arşiv tartışmasını hatırlıyor. Arşivde kayıt olmadığı için insanların ölmediğini iddia etmek de belki bir tür alışkanlık ama her olay kendi Abdülkadir Ayganlarını maalesef yaratıyor ve cinayeti gizlemek pek de mümkün olmuyor.
Tabii bir diğer tehlike de olayları yürütürken polisin eline düşmek veya deşifre olmak... Bu durumda yargının karşısına çıkmak kaçınılmaz. Ama yine endişe edecek bir durum yok... Ayganın yaşadıkları, uygun savcı ve yargıçların bulunabileceğini ve devletin suç işleme imtiyazının hukuki bile kılınabileceğini ortaya koyuyor. Nitekim çok zorda kalınırsa alt kademeler mahkemelere çıkıyor ama yukarıdakilere hiç bir şey olmuyor.
Bu tablo JİTEMin ne olduğunu bütün çıplaklığıyla göstermekte. Nitekim Aygan da söyleşide son söz olarak şöyle demiş: Zaten JİTEM Ergenekonun bir parçasıdır. Böylece mesele daha da berraklaşıyor... Anlaşılan JİTEM devletin sokağa taşmış olan hayaletinden fazlasını ima ediyor. Bu örgüt bize görünür olmayan, ama şiddet ve bilgi tekelinin üzerine oturan asıl devletin vurucu kolu. Görmediğimiz için derin dediğimiz o devletin içi...
Böyle devlet yapılanmalarını tanımak ancak içerden bilgi almakla mümkün. Bu nedenle Abdülkadir Ayganın hayat hikâyesi ve tanıklıkları çok önemli. Çünkü o bir devlet itirafçısı...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.