Bilinç sorgulamaları
Türkiye öyle bir dönemden geçiyor ki, herkesin şapkasını çıkarıp önüne koyması, bilinci ve sağduyuyu kuşanması ve nerede durduğuna bir kere daha bakması gerekiyor.
Ergenekon'la öyle şeyler ortaya çıktı ki, sağduyu ile bakıldığında, geçmiş 40- 50 yılda üstlenilen rollerin kimin hesabına olduğu sorusu, herkes için bir sorgulama gündemi ortaya çıkarıyor.
DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, Yeni Şafak'tan Mehmet Gündem'e diyor ki: "Gerçekçi olmak lazım. Biz ütopyalarımızla bir dünya yaratamıyoruz. Bunu arkadaşlarımıza da anlatmaya çalıştım, siz toplumsal realiteyi görmediğinizde Türkiye'nin hassasiyetlerini bilerek siyaset yapmadığınızda hayal kırıklığına uğrarsınız. Geçmişte şahin olup da tüyü dökülen kuşlara dönenleri çok gördük." Mesaj açık: Ayaklar yere basmalı. Bu noktada şu anda, en büyük tartışma solda yaşanıyor.
Sol, Ergenekon'un neresinde dursun? Bu, aynı zamanda solun, Ak Parti iktidarının neresinde dursun, sorusu ile birleşiyor. Çünkü Ergenekon soruşturması her nasıl olduysa, (tabii ki bunun izahı var) Ak Parti iktidarı dönemine rastlamış bulunuyor. Hasan Cemal ve Oral Çalışlar.
Cumhuriyet kökenli iki yazar. İlk bilinç uyanmasını Hasan Cemal yaşadı ve Cumhuriyet'ten koptuktan sonra, kendi çizgisi ile ilgili derin bir öz eleştiriye imza attı. Mesela "Sol - darbe ilişkisi" ne ve bunun için kotarılan provokasyonlara dair en net açıklamalar ilk önce Hasan Cemal'in "Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım" ve "Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim" isimli hatıralarında yer almıştı. Hasan Cemal, son dönemde de, Ak Parti'ye karşı yürütülen "devlet operasyonu" nda, demokratik çizgiyi tercih ederek, içinde bulunduğu medya imparatorluğu ile farklı düşmeyi göze aldı.
Şu anda ise Oral Çalışlar, Cumhuriyet'ten koptuktan sonra, Radikal'deki yazılarında sola yönelik bilinç sorgulamalarında bulunuyor. Çalışlar, Sabah'tan Ecevit Kılıç'a verdiği mülakatta "Askeri darbelerle sol arasında hep bir akrabalık var eskiden beri" tespitini dile getiriyor. Bu, kendini solda tanımlayan Çalışlar için ilginç bir duruş. Peki nasıl bir akrabalık?
İşte cevabı: "Sol, darbelerle ilişkisini tam olarak kesmiş değil. 12 Mart'ta da, 12 Eylül'de de zaman zaman solcu bir askeri darbe beklentisi solda hep olmuştur. O nedenle ülkücü cinayetlerinden farklı olarak Ergenekon'un askeri darbe içermesi solda tereddüt yaratıyor. Solun burada yaşadığı esas sorun darbeyle köklü bir hesaplaşma.
Ergenekon'un söylemi; "Darbe yapmak için solcu gözüken, ulusalcı gözüken kişiler de öldürülebilir. Bu meşrudur ve makuldür." Ayrıca çok sarsıcıdır. "Evet. Ergenekon'un bu sarsıcı tarafı solda bölünmeye yol açıyor; "Böyle bir şey kabul edilebilir mi, edilemez mi" diye bir tartışma oldu. "Cinayet işlemişler, üstelik kendi taraftarlarından insanları öldürmüşler, bunu kabul etmek meşru mu" fikriyatı solda derin bir yarılmaya yol açtı."
Oral Çalışlar, daha da ileri gidiyor ve solun demokrasi ile problemli durumunu gündeme getiriyor. Şunlar da, Çalışlar'ın, yani o cenahtan birisinin tespitleri olarak ilginç: "Esas problem, solun hiçbir zaman ciddi bir demokratik geleneğe sahip olmaması. Sağ, genellikle daha çok halk kitlelerine dayanan politikalar üretir. Solda ise böyle bir şey yok. "Emekçi, emekçi" denir ama emekçi hareketi yoktur. Öyle olmayınca da demokrasiyle bir bağın olmuyor.
Halka da güvenmiyorsun. Halk da senin arkanda değil. O zaman halk dışı kuvvetler arayacaksın. Nereden gelir bu halk dışı kuvvetler; devlet içinden, ordu içinden. "Bu yüzden cuntacılık, darbecilik solun içinde hep var. Bence burada sürpriz olan, bütün bu bilgilerin ortaya çıkıyor olması ve solun, darbecilere sempati duyduğu gerçeği. Böyle bir gerçek var.
Sol şimdi bunun travmasını yaşıyor." Çalışlar, ayrıca "Darbeye de, AKP'ye de karşıyız diyen" üçüncü yol teorisi"nin de bir "hayal" olduğunu ifade ediyor. İşte sözleri: "Bu hayal, gerçekçi değil. Solun öyle bir üçüncü yol yaratabilecek birikimi yok.
Üçüncü yol veya kutup demek kuvvet demek. Hangi kuvvetle, arkanda kitleler mi var yoksa işçi sınıfı mı var? Hiçbiri yok. Burada iki kutup var, devlet içindeki derin yapılardan hesap soran kutup, diğeri de bu hesabı engellemeye çalışan kutup. Üçüncüsü yok. Sosyalistlerin aldığı oy binde birlerde, binde yarımlarda.
Onun için taraf olması mümkün değil." Çalışlar son olarak solun Ak Parti'ye karşı mesafeli duruşunu tahlil ediyor. Burada iki şeyin altını çiziyor: Birisi, solun kendi kendisiyle tezat içinde kalarak, "modern kesimler gibi" halktan gelen birilerinin Türkiye'yi yönetmesine karşı çıkması, diğeri de "din problemi." Çalışlar'ın bu konudaki düşünceleri şöyle: "Türkiye'deki modernist kesim - sol da bunun içinde- Türkiye'yi kendilerinin yönetmesi gerektiğine inanıyor.
Eğitimli, burjuva hayat tarzına alışkın bu kesimler, Taşradan, Kasımpaşa'dan, Anadolu'dan gelenler mi bizi yönetecek? Biz buna razı olmayız." diye tepki gösteriyor.
AKP'ye de oradan kızıyorlar. Halbuki solcuların alt sınıf çocuklarının Türkiye'yi yönetmesini savunması lazım. Burada din problemi de var." Solun iki önemli yazarında meydana gelen bu zihni hareketlenme, Türkiye'nin aslında farklı bir dönemden geçtiğinin açık göstergesi. Kader, Türkiye'yi evire çevire kendi asli mecrasına doğru götürüyor. İyimser olmak lazım.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.