Ahmet Meroğlu

Ahmet Meroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

A+A-

Her Kürt çocuğun kendine özgü bir hayat hikâyesi olsa bile bütün Kürtleri ve Kürt çocuklarına dayatılan ‘‘ortak ve gerçek’’ bir hikâye var. Hepsi aynı acılara, aynı zulümlere maruz bırakılmıştır…

 

Hiçbir Kürt çoğunun doğum tarihi doğduğu gün değil. Doğum tarihleri buğday zamanı, ceviz zamanı, bostan zamanıdır. Verilen isimleri, ilk isimleri değil. Doğum tarihleri belirsiz olan Kürt çocukları bütün yaşamları hep belirsizlikler bilinmezliklerle doludur. Tıpkı ‘‘failleri meçhul’’ olduğu gibi…

                

Çocuğu dünyaya yeni gelmiş bir anne baba için en güzel duygulardan biri de, doğal hakkı olan çocuğuna güzel bulduğu ve isteği bir ismi koymaktır. Ama gel gör ki, her türlü zulmü baskıyı Kürtler için reva gören zihniyet, en insanı ve doğal hakkı bile Kürt çocuklarına çok görüyor. Mizgin’i Müjde, Zelal’ı Zehra, Amed’i Ahmet, Welat’ı Vedat ve Berivan’ı Van olarak değiştirmeniz ne kadar trajikomik olduğunun farkında değil misiniz acaba?

 

Bir anne ve baba için ne kadar acı olduğunu umursamadan, onların ruh hallerini düşünmeden, aylarca tartıştıkları düşündükleri ve nihayetinde kararlaştırdıkları ismi, hem de gözlerinin içine baka baka hiç utanmadan, sıkılmadan kanunların ve makamlarınızın verdiği gücü kullanarak san ki bir marifetmiş gibi isimlerini değiştirdiniz. Kendinizce muhafaza ettiğiniz sistemi, ileride sorgulayacak ve hesap soracakların halkasına bir halka daha eklediğinizin hem de hiç farkında olmadan.

 

İnsanların, bazı acıları idrak etmeleri, hissetmeleri için aynı durumları yaşamaları mı gerekir acaba? Kendi anadilinde insanın ismi olması kadar doğal ve insani ne olabilir ki… Bu ne gözü körlüktür. Bu nasıl bir zihniyet nasıl bir insanlık anlayışıdır.

 

Sistem ve statükocu zihniyet Kürt realitesini kabullenmediğini her durumda en trajikomik uygulamalarla ortaya koydu. Devekuşu misali başını kuma sokan bu zihniyet her türlü insanlık dışı muameleyi Kürtlere reva gördü.1990’lı yıllarda bu zihniyetin ve anlayışın öfkesi korkunç bir kine ve nefrete dönüşerek ‘‘kelle başı para alma hırsı’’ ile çocuk yaşlı demeden nice Kürt çocuklarını yetim ve öksüz bıraktı. ‘‘Devri vahşet’’ dönemlerini hiç aratmayacak şekilde vahşice ve hesapsızca organize ölümler gerçekleştirdi. Evlerini, köylerini bombaladı.

 

Statükocu zihniyet kendisine göre hain gördüğü Kürtlere acımasız ve vicdansızca korkunç işkenceler uyguladı. Köylerini evlerini pervasızca yaktı. Yoksul köylü Kürtleri pardon ‘‘dağlı Türkleri’’şehirlere sürgün etti. Şehirlerin acımasızlığına mecbur bıraktı. Vatandaşına ırk tayin eden bu otoriter ve totaliter sistem, Kürtleri ve Kürt çocuklarını asimile etmeyi şehirlerin ve ‘‘metropollerin büyüsüne’’ havale etti. Kürtleri şehirlerdeki akbabalara işçilik kölelik yapmaya mecbur bıraktı. Kendilerini bile ifade edemeyen, Kürt çocukları, psikolojik travmalar yaşadılar. Psikolojik, sosyal ve ciddi anlamda ekonomik sorunlarla boğuştular.

 

Her sabah gittikleri okullara bağırta bağırta ‘‘ant’’içirtip ezberletmek de başka bir insanlık ayıbıdır. İki eşit değerin birini diğerine kurban etmenin ne anlamı olabilir. Kürt çocuklarına, “varlığım Türk varlığına armağan olsun’’ diye bağırtmak nasıl izah edilebilir? Hele küçük yaştaki çocuğa varlığını başka değerlere feda etmesini telkin etmek, ona yapılacak en büyük kötülüktür. Bunu yapmak kendi varlığına saygın olmasın demektir.

 

Okul ve oyun çağındaki Kürt çocukları şehirlerin; ağalarına, akbabalarına işçilik yapma zorunda kaldılar. Köylerinde en doğal halleriyle en doğal oyuncakları olan ‘‘taş’’ ve ‘‘çamurla’’ oynamaları onlara çok görülmüştü. Beli ki, Kürtlerin paylaşımcı ve mert olmaları da daha çocukluk döneminde maddi değeri olmayan ‘‘taş’’ ve ‘‘çamurla’’ oynamalarıdır. Aman dikkat et, oyuncağını iyi sakla, kimseye verme kırılır gibi; uyarılardan, korkulardan ve tehditlerinden uzak, gönlünce oynamaları yoksul Kürt çocuklarını nasıl da cesur, mert ve paylaşımcı olmayı öğretmiş.

 

Şimdi soruyum size; en yoksul durumlarda bile mertliklerinden ödün vermeyen Kürt çocuklarından ne istediniz? Hangi çocuğun oyuncağı elinde alınsa, oyunu oynanılmasına engel olunsa, kızmaz öfkelenmez, kendine oyuncaklarına etrafına zarar vermeye çalışmaz. Sosyologlar, psikologlar ve pedagoglar eminim ki her çocuğun bu tavrı göstereceğinden hemfikirdirler.

 

Babalarına, ağabeylerine, yakınlarına sıktığınız kurşun sesleri ve köylerine, evlerine attığınız bomba sesleri kulaklarında çınlanıyor. Öfkeli bakışlarının ardındaki, yanmış küle dönmüş köylerinin, evlerinin resimini ‘‘göz bebeklerinde’’ ah bir görebilseniz. Kafanızı gözlerinde ki haklı öfkeye, yüzlerindeki haklı acıya yormak yerine, sırtlarındaki ‘‘tere’’ ve ellerindeki ‘‘taş izine’’ taktınız.

 

Peki beyler, Kürt çocukların taş atmaları kadar doğal bir refleks olabilir mi?… Sadece oyuncaklarından etmediniz. Her birinin ya babası, ya ağabeysi, ya ablası, ya amcası ya da dayısı fail meçhul olduğunu unutuyor musunuz?  Hayallerini, umutlarını köyleri ve evleriyle birlikte ateşe verdiğinizi, dillerini yok saydığınızı, isimlerini değiştirdiğinizi unutmayın.

 

İnsanın ırkına, diline, kültürüne ve farklı yaşam tarzına düşman olan bu zihniyet,    Kürt çocuklarını, cezalandırmak için sırtlarındaki ‘‘teri’’ ve ellerindeki ‘‘taş izini’’ kanıt olarak göstereceğine, yaşadıkları dramları, travmaları, yüreklerindeki kanayan yarayı, acıyı anlamaya çalışacağına, öfkelerini haklı bulacağına ‘‘büyük bir iştahla yakalayıp’’, cezaevlerinin yolunu gösterdi?  

 

 Kürt çocukları keşke taş atmasalar, keşke taş atma durumuna getirilmeseydiler… Ama taş atan Kürt çocuklarını yakalamaya ve cezalandırmaya çalıştığınız kadar, keşke taş atma nedenlerini de anlamaya çalışsanız… Kin gütmeden, nefret etmeden gerçeklerle yüzleşme cesaretiniz olsa. Ah keşke bir ‘‘duygudaşlık’’ kurabilseniz…

 

NOT: Yazarımız Sayın Ahmet Meroğlu değerli çalışmalarıyla sitemizde siz değerli okuyucularımızla olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.