Başbuğun sözlerinden ne anlaşılmamalı?
Gen. Kur. Başk. olmasından sonra, medya mensublarıyla ilk resmî sohbetini yapmış Başbuğ ve kendisine nasıl hitab edilmesi / edilmemesi gerektiğini de emir buyurmuş, dün.. Kendisine sadece Org. Başbuğ veya sadece Başbuğ denilmesini de istemiş.. Cumhurbaşkanı ve Başbakana diledikleri gibi hitab etmeyi özgürlük sananlar bu dikteye ne diyecektir, sahi?
İlker veya Başbuğ Paşa gibi söylemlerden hoşlanmadığını söylemesinden hoşlandım.. (Üstelik, paşa sıfatının kullanılması, devrim kanunlarına göre de yasaktı sahi, değil mi?)
Bu arada TSKnın geçmişteki akreditasyon uygulamalarını da biraz gevşeterek.. Yani, Star ile Yeni Şafak artık mutemed (güvenilir) ve muteber (itibar edilir) hale getirilmiş..
Bazı gazetelerin temsilcilerine uygulanan askerî mekânlara giremez.. şeklindeki sınırlandırmanın gerekçesi, askerî mekanların güvenlik veya mahremiyetinin tehlikeye düşeceği korkusuyla izah edilmişti, geçmişte.. Yani, bazı medya mensubları, akreditasyon kelimesinin mânasına uygun olarak, ya itimad edilmez bulunuyor, ya itibar edilmez!
Askerî mekanların mahremiyetinin korunması gibi bir gerekçe, hele de bugünkü dünyada hiç de inandırıcı gözükmüyor, hattâ komik.. Nitekim, Ergenekon İddianâmesinde haklarında ağır suçlamalar bulunan ve bir süre tutuklanıp sonra serbest bırakılan bazı sanık gazetecilerin, geçmişte orduyu ilzam edecek şekilde yazdıkları bir kenara, yine de davet edildiği görülüyor. Yani, meselenin itimad ve güvenlikle ilgisi yok!
O zaman itimad değil, itibar meselesi sözkonusu.. Ne kadar ındî/subjektif kriter, bunlar..
Kim bu itibar edilmeyenler? Bugün, Millî Gazete, Taraf, Zaman, Vakit vs... Bu gazetelerin toplam tirajının bir milyona yaklaştığı söylenebilir. Yani, ülkedeki günlük yazılı yayınların yaklaşık yüzde 25i.. Onları ve okuyucu kitlesini itibarsız ve tehlikeli saymak, olur şey mi? Başbuğ, bu arada, bazı medya mensublarını Genel Kurmaya sızma çabasıyla da suçladı!?
Kim ve nasıl?ın cevabı verilmedikçe, hayâlet taşlamak olarak kalır, bu iddia..
Org. Başbuğ, Orduyu siyasetin içine çekmeyiniz. buyurmuş..
Bu, güzel ve milletin özlediği bir çağrı.. Ancak, neyin siyaset içi ve neyin siyaset dışı olduğuna da generallerimiz karar veriyorlar; KKK. Koşanerin sözleri unutulmadı, henüz... Abdulah Gülün cumhurbaşkanlığının kabul edilemeyeceği açıklanan 27 Nisan 2007 Muhtırasını bir başka kurum mu yayınlamıştı, yoksa? Başbuğ bu konu hatırlatıldığında, O konuda yorum yapmam diye karşılık vermiş.. Asıl o konuda yorum gerekli..
Ama, Başbuğ aynı konuşmasında, TSKnın 28 Şubat tavrını sahiblendiklerini de açıklamış.. (Zâten, TSK, geçmişteki bütün yapılanları da sahiblenmemiş miydi? Mesela, Menderesin öldürülüşünü ve diğer askerî darbeleri de..) Bu söz, bir tehdid ve gözdağı değil midir? Ya da, bir Demokles kılıcı, askerî vesayet hatırlatması.. TSKnın en kral akreditelerinden olan F. Bila, Başbuğun sözlerini dün, 28 Şubatın olduğu gibi, 27 Nisan Bildirisinin de arkasında olunduğu şeklinde yorumluyordu, nitekim.. Sükûtunuz, ikrardan mıdır?
Ki, 28 Şubat siyasetin ordu tarafından tekrar tanzimi değil midir? diye sormak bile abestir.
Neyse ki, Başbuğ yeni bir gece yarısı bildirisi yayınlanmayacağını müjdeleyerek korkakları rahatlatmış.. O gibi e-muhtıraların, bildirilerin etkisizliği de itiraf olunsaydı, keşke..
Başbuğ ayrıca, Ergenekon Dosyasından dolayı üç aya yakın zamandır tutuklu bulunan em. orgeneraller Eruygur ve Tolonun TSK adına ziyaret edilmesini vefâ borcuyla izah etmiş..
Hattâ, dün rahatsız olup hastahaneye kaldırılan Eruygurun gerekirse askerî hastahaneye bile nakledilebileceğini açıkladı. Yaşasın, kanun önünde bütün vatandaşların eşitliği ilkesi!
Suçlu veya sanıklardan nicelerine, insanların vefâ duygusuyla yaklaşmalarına, ziyaret isteklerine, TSKnın uygulamalarının, sadece darbe zamanlarında değil, bugün bile nasıl olduğu bilinmiyor mu? Yoksa, vefâ, sadece askerlere aid bir yüksek beşerî duygu veya onu göstermek sadece askerlere aid bir hak mıdır?
Ayrıca, Başbuğ o em. generallerin ziyaretinin yargıyı etkilemek şeklinde anlaşılamayacağını, bunun yargıya hakaret olacağını ve böyle bir şeye teşebbüs edilemeyeceğini de buyurmuş.. Hem 28 Şubat çizgisinde olduğunuzu tekid edecek, vurgulayacaksınız; hem de yargıyı etkileme iddiasını yargıya hakaret sayacaksınız..
28 Şubat günlerinde, Yargıya brifingler verildiğinden ve yargı mensublarının vazifesinin klasik hukuk anlayışı dışında, laik rejimi ayakta tutmak için yargının nasıl davranması gerektiğine dair, süngüucu düzenlemesi yapıldığından Başbuğun ve kamuoyunun haberi yok mudur ve postal yalamaya koşan yargı mensubları görülmemiş midir, sahi? Yoksa o brifingler, yargı mensublarına asker fıkraları anlatmak ve hoşca vakit geçirtmek için miydi?
Meselâ, kendi sahasında bir yüksek mahkeme sayılan Sayıştay yetkililerinin geçenlerde Anayasa'nın 160. maddesinin kendilerine verdiği yetki ve sorumlulukla, TSK'nin kullandığı devlet mallarını denetlemek istedikleri bir askerî binaya alınmadıklarına dair medyada yer alan haberleri nasıl okumak gerekiyor? Bu, halefiniz olan bir komutanın deyimiyle, TSKyı ancak milletin denetleyebileceği mânasının yansıması ise, millet nasıl denetleyecektir?
Başbuğun sözlerinden, onun, TSKyı geçmişteki alışkanlık ve geleneklerinden koparacak birisi olduğu anlaşılmamalı, herhalde.. Pek rengine aldanma, felek, eski felektir.. Temelde, değişen bir şey yoktur.. Ve, kontrol edilemeyen güç, güç değildir..
Ve tekrar edelim; çare yeni bir anayasadır, hem de âcilen...
**
*Tayyîb Erdoğana bir hatırlatma: Üzerinize bir cîfe sıçratılmak istendiği ve onun ardındaki oyunları bildiğiniz için, oyunu bozmak ve kurulan fesad sofrasını sahiblerinin üzerine devirme hamleniz, yeterince anlaşılmış olmalıdır.. Malûm tartışmalar içinde, siz söyleyeceğinizi söylediniz.. Anlama kabiliyeti olanlar anlamışlardır.. Anlamak istemeyenler, birilerini sizin paçalarınıza saldırtmaktan ayrı bir zevk almaya devam edeceklerdir.. Ama, siz onlara da söz yetiştiremezsiniz. Bundan daha fazlası, size yakışmaz / yakışmıyor da..
Şirretlikten meded umanlara verilecek karşılık, size uzak olmalıdır.
Siz, doğru olduğuna inanarak çıktığınız tarihî bir yolculukta, kervanınıza sağdan-soldan yapılacak her türlü saldırılara aldırmadan, normal kanunî çerçeve içindeki yolculuğunuzu sürdürmeye bakınız.. Ve size yapılan saldırıları Başbakan olarak değil, Tayyîb Erdoğan olarak karşılamaya dikkat gösteriniz.. Başbakanlık makam ve sıfatı, geçmişten bugüne kadar öylesine pörsümüştür ki, onu cilâlayamazsınız.. Ve kitleler sizi, Başbakan olduğunuz için değil, Tayyîb olduğunuz ve orada da kendinizi unutmadığınız için kendinden biliyor..
*Ve size, 1-2 kelimeyle de Eğitim Bakanınızı hatırlatmalıyım.. 6 senedir Eğitim Bakanlığı yapan bir kimse, halâ, ders kitablarında, askerî darbeleri öven yazılara yer verebilen kadroları etkili yerlerden uzaklaştıramadıysa, bir yerlerde birtakım kontrol ve süzgeç mekanizmaları iyi çalışmıyor demektir.. O ders kitabları engellenmeli, ek çözüm hemen üretilmeli ve Hazinenin zararı da, sorumlularından alınmalıdır.. Hatırlatırım..
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.