1. YAZARLAR

  2. Kurtuluş TAYİZ

  3. Başbuğ, askeri vesayet ve cemaat
Kurtuluş TAYİZ

Kurtuluş TAYİZ

Akşam Gazetesi
Yazarın Tüm Yazıları >

Başbuğ, askeri vesayet ve cemaat

A+A-

Emekli Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un tahliye edilmesini tepkiyle karşılama yerine, Başbuğ'un tutuklanma ve cezalandırılma nedenlerine kafa yormanın daha yararlı olduğunu düşünüyorum.

Askeri vesayete karşı mücadele veren kesimlerin İlker Başbuğ'un tutuklanmasını sevinçle karşıladığı inkâr edilemez. Genelkurmay başkanları vesayet sisteminin en tepesindeki isim olarak görüldüğünden, Başbuğ'un tutuklanması da belli çevreler tarafından "zafer" olarak değerlendirildi. Askeri vesayetin baskısını hisseden bütün kesimler; AK Partililer, Kürtler, cemaatler, sivil toplum kuruluşları, liberaller, demokratlar, solcular, Başbuğ'un tutuklanmasını vesayet rejimine karşı verilen mücadelenin başarısı olarak algıladı. Böyle zamanlarda ayrıntılara kimse dikkat etmez. Herkes büyük resimle ilgilenir. Adaletsizliğe uğrayan binlerce sıradan vatandaşın yanında bir genelkurmay başkanının adaletsizliğe uğramasını da kimse umursamaz. Bunlar gerçek. Burada Başbuğ için gözyaşı dökmeyi elbette doğru bulmam; ama Başbuğ'un tutuklanmasının arkasındaki asıl nedenleri veya gerçekleri ıskalamayı da hiç istemem.

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un tutuklanması öncelikle büyük bir siyasi gelişmeydi. Ancak bu tutuklanma kararına ilk itirazın Başbakan Erdoğan'dan gelmesi de aynı derecede dikkat çekiciydi. Başbakan Erdoğan, İlker Başbuğ'un "terör örgütü yöneticisi olma" iddiasıyla tutuklanmasını yanlış bulduğunu ve tutuksuz yargılanması gerektiğini açıkladı. Oysa siyasi iktidar, Başbuğ'un tutuklanmasını kendi "zaferi" olarak yansıtabilirdi. Yıllarca askeri vesayete karşı mücadele eden bir iktidar için aslında bu olağan bir tutum olurdu. Fakat Erdoğan'ın Başbuğ'un tutuklanmasını "zafer" olarak görmemesini, eleştirmesini iyi anlamak gerekiyor. Bunun nedeni sanırım Başbakan'ın, Başbuğ'un tutuklanmasının arkasında kendisine yönelik bir tehdit hissetmesi. Erdoğan'ın burada yeni bir vesayet odağının varlığını gördüğü söylenebilir. Bu yeni vesayet gücü, Başbuğ'u tutuklayarak siyasi iradeye gözdağı verdi. Başbuğ'un tutuklanması, cemaatin güç gösterisiydi. Askeri vesayetle mücadelede bayrağı zirveye dikmek anlamına geliyordu. Cemaat, Başbuğ'u tutuklatarak yeni sistemin "Abi"si olduğunu ilan ediyordu. Nitekim zamanla bu gerçek su yüzüne çıktı; Başbuğ'u tutuklayan güç, Erdoğan'ı da teslim almaya çalıştı. Başarılı olamayınca 17 Aralık'ta Başbakan'a kelepçe takmaya kalktı.

Cemaat ve paralel devlet gerçeğini en iyi analiz eden isim olarak Abdullah Öcalan da, İlker Başbuğ'un tutuklanmasını, hükümete yönelik darbe sürecinin bir parçası olarak nitelendiriyor. Öcalan'ın bu konudaki değerlendirmesi şöyle: "…Sayın Başbakan'ı buna inandıran ekip (2011'de) 'PKK'yi bitireceğiz' dedi. 10 bin (KCK) içeriye aldılar. Bu güç MİT'e de darbe planladı. Ben hemen devreye girdim, 'bu darbedir' dedim. Ergenekon'dan farkı yok. Başbakan MİT'e darbe yapılınca sıranın kendisine geldiğini gördü. Başbakan vatana ihanet suçundan tutuklanacaktı. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un tutuklanması da budur." (28.02.2013-İmralı Zabıtları)

İlker Başbuğ'un yargılandığı dava gibi yakın tarihteki büyük soruşturmaların hepsine Cemaat gölgesi düşmüştür. Cemaat bugüne kadar başlatılan bütün siyasi davaları, Türkiye'de siyaseti yeniden dizayn etmenin aracı olarak kullandı. Hükümeti Ergenekon ile uzlaşmakla suçlayan cemaate yakın yazarların asıl amacı, ortaya çıkan bu gerçeği gözlerden saklamak. Ortada Ergenekon diye tehlikeli bir yapı varsa o da Ergenekon'dan farkı olmayan cemaattir; kimseyi kandırmayın, yüreğiniz yetiyorsa bu gerçeği görün.

Önceki ve Sonraki Yazılar