1. YAZARLAR

  2. Veysel YENİGÜL

  3. Barış Süreci: Endişeler, Handikaplar ve Çelişkiler
Veysel YENİGÜL

Veysel YENİGÜL

Fikirzemini
Yazarın Tüm Yazıları >

Barış Süreci: Endişeler, Handikaplar ve Çelişkiler

A+A-

 

     Görünen o ki; coğrafyamızda son yüzyılda hiç aksamadan meydana gelen gerginliklerle kavgalar, artık yerini diyalog ve konuşma yoluyla sorunları anlamaya ve çözmeye bırakacaktır. Ulusalcı-beyaz Türkleri paranteze alırsak, hem Kürtlerin hem de Türklerin genelinde böyle bir arzu var. Fakat toplumun genelinin istediği ‘barış’ın nasıl olması gerektiği noktasında detaylara inildiğinde epey algı farklılığı ortaya çıkmaktadır.

     1920’lerden bugüne dek sistemin, başta eğitim kurumu olmak üzere değişik araçlarla şekillendirdiği; milliyetçi refleksleri bir hayli baskın bir Türk toplumu gerçekliği var karşımızda. Bilindiği gibi batılılaşma süreciyle beraber toplumun temel dinamiklerinden İslam, belirleyici olmaktan çıkarılmış, yerine ulus merkezli düşünce ve değerler sistemi yerleştirilmiştir. Kürtleri asimilasyon yöntemiyle ortadan kaldırma ve kontrol edilebilir düzeyde tutma politikası 21.yüzyıla girildiğinde hedefine ulaşamamıştır. Bu nedenle, dünyadaki yeni gelişmeler ve ortadoğu’daki olayların etkisiyle ‘devlet aklı’ stratejik olarak kendini yenilemeye karar vermiştir. Aslında ‘Kürtlerle Barışı’ diye adlandırılan sürecin özü budur.

     Öncelikle şunu açıklığa kavuşturalım: Bu sürecin faydalı olacağını en başından beri söyledik. Nasıl işlerse işlesin, beraberinde farklı bir siyasi ve toplumsal iklim yaratması kaçınılmazdır. İnsanların konuşarak, tartışarak birbirini anlaması kadar güzel bir şey olamaz.

     Nitekim, Başbakan Erdoğan da kendi penceresinden geçen Perşembe günü ‘akil insanlarla’ toplantısında şu noktaların altını çiziyordu: ''Bin yıl boyunca olduğu gibi, bugün de, yarın da herkes kendi kimliğiyle, kendi diliyle, kendi kültürü ve gelenekleriyle yaşamını idame ettirsin. Bin yıl boyunca olduğu gibi, bugün de, yarın da fikirler özgürce ifade edilsin. Herkesin birbirine saygı duyduğu bir özgürlük ortamı inşa edilsin, inançlara, değerlere, diller ve duygulara kimse karşımasın, yasaklar, kısıtlamalar, olmasın. Bundan hiç kimse korkmasın, kimse tedirgin olmasın, bu Cumhuriyetin güçlenmesidir, kardeşliğin güçlenmesidir, birliğin ve beraberliğin pekişmesidir, bu istikbalimizi aydınlatacak, Türkiye’yi kalkındıracak, demokrasimizi birinci sınıfa yükseltecek yegane yöntemdir.''

     Ne var ki yıllarca ‘Türk kemalizm’nin ağır baskısı altında yaşamak zorunda bırakılan Türk toplumun rahat bir nefes alması sağlanırken; hem dini hem de etnik kimlikleri nedeniyle Kemalist sistemin en fazla mağdur ettiği Kürtleri, yeni bir sıkıntılı süreç bekliyor. O da Türk kemalizminden etkilenerek farklı düşüncelere ve yorumlara kapalı, dışlayıcı ve sığ bir dile sahip ‘’Kürt Kemalizmi’’nin tutumudur. Özellikle bu süreçte heyecanlı bazı gençler ve partililerin, kendilerince ideal sandıkları kimi şeylerin tarafımızca direk onaylanmasını veya özüne dokunmadan yorumlanmasını arzu etmeleri bunun en büyük kanıtıdır. Belli konuları kaynağından öğrenme zahmetine girmeden, olaylar arasında sebep-sonuç ilişkisini bağımsız aklıyla ele almaktan aciz insanlara ne anlatırsanız anlatın, fayda etmez.

     Peki, böylesi önemli bir dönemeçte Kürtlerin geleceğini tek bir sese mecbur kılmak ne kadar sağlıklı?
Koro halinde gösterilen istikamete gözü kapalı destek sunmayı beklemek ne kadar doğru? Defalarca kandırılmış Kürtlerin, bu sürece temkinli yaklaşması ve ancak 'ortak yarar' ekseninde destek olması daha makul bir tavır değil mi? Bunları söylediğimiz için bu sürece karşı olduğumuzu sanıyorlar. Oysa burada süreci değil, Kürt siyasetinin süreci kavrama ve yönlendirme biçimini sorunlu buluyoruz. İttihatçıların hayali olan ‘’Misakı Milli’’ savunuculuğu yeni bir siyaset değildir. Bunu Kürtlerin dillendirmesi hayra hiç alamet değil. Türkiye, bütün kurumlarıyla ittihatçılıktan kurtulma çabası içine girmişken, seküler orjinli kimi Kürt siyasetçilerin ithal ''laiklik vurgusu ve aslında sınırlarımız daha büyük olmalı söylemi'' düşündürücüdür. Demek istediğim; Gerek Kürt siyasetçileri ve gerekse Ak Partinin, mevcut süreci topluma ve tabanlarına anlatmak için değişen dünyanın formatına ve ruhuna uygun kavramları tercih etmesi daha sağlıklı bir yaklaşım olacaktır. Sözgelimi, Öcalan'ın bugün söylediklerini biz dindar Kürtler 15 yıl önce söylüyorduk. Amacımız; fena halde kirlenmiş bir savaşın, halkı ağır bedellere mahkûm etmesine karşı olmamızdı. O gün bizi ırkçılık yapmakla suçlayan Türk muhafazakar çevrelerle İslamcılar ve ‘devlet casusları, işbirlikçiler’ şeklinde suçlayan PKK, bugün ne hikmetse 15 yıl önce söylediklerimizde buluştular. Demek oluyor ki, biz toplumsal barışın nasıl sağlanacağı ve sorunun çözüm yöntemi konusunda bu kesimlerden daha sağlıklı düşünmüş ve ileriyi görmüşüz.

     Peki, bu son 15-20 yıllık süreçte ne oldu?

     Köprünün altında çok su aktı... Bütün tabular, katı olan şeyler buharlaşıp gözden kayboldu. İnsanların hayal dünyası, düşünceleri, algıları, ihtiyaçları ve beklentileri farklılaştı. Sebebi ise, küresel ve bölgesel ölçekte bir çok şeyin değişmesi ve eskiye ait paradigmaların kökten çöküşüdür. Türkiye’de ise iflas etmiş bir paradigmayı onarmak uğruna, her şeyi dünün mağdurlarının sırtına yüklemek insanı ister istemez üzüyor. Gelinen noktada Kürt siyasal ve toplumsal değişim enerjisinin Türk siyasal aklına eklenmesidir. Buna da eyvallah, ama iş sanki burada bitmiyor gibi: Kürt siyasal enerjisinin, Kürde yabancılaşmış bir akıl aracılığıyla diğer kazanımlarına karşı negatif bir unsura dönüştürülmesi tehlikesi var. Bu, düşünen bütün Kürt çevrelerin ortak kaygısıdır. Yoksa Kalıcı bir barış ve gönüllü ortaklık temelinde Kürt federasyonun sınırlarının büyümesiyle 'Büyük Türkiye' ortaklığına’ Veya 'Mezopotamya-Anadolu' birlikteliğine söylemsel planda karşı olduğumuz yok. Bu kavramların altının nasıl doldurulacağı önemli...

     Haliyle, barış süreci sanıldığı gibi kolay işlemeyecek. Bu iyi sezildiği içindir ki, ‘akil adamlar komisyonu’ oluşturulması gereği duyulduğu kanaatindeyim.

     Barış sürecinin ortaya çıkardığı çelişkileri birkaç maddede toplayabiliriz.

     1-En başta Akparti ve Kürt siyasetçilerinin başvurmak zorunda kaldıkları kavram oyunu ve kavram kargaşası, bazı hususlarda acizlik ve kafa karışıklığına neden oldu.

     2- Bazı grup ve şahısların sürecin kendisinden ve kimi tartışmalı aktörlerinden ziyade özünden ve paradigmasından duydukları rahatsızlık düşündürücü...

     3- Hemen her grup ve cemaatin (hem Kürtlerde hem Türklerde) kendi liderini putlaştıran ve gözünü her türlü eleştiri ve farklı öneriye kapatan ruh hali...

     4- Yılarca, Türkiye kamuoyunda ‘kürt meselesi’ üzerine önemli yazılara ve çalışmalara imza koyan demokrat aydınların geri plana itilmesi…

     5- En önemli bir husus ise bazı kürt aydınları ile seküler çevrelerin Öcalan'ın misyonunu yıllardan beri eleştirenlere gözlerini kapatmaları, ama bugünkü Öcalan'ın ''İslam ortak bağdır'' sözünden duydukları rahatsızlıklarında da derin bir çelişki mevcuttur. Bu çevreler, Kürt meselesinin real-politik bir çerçevede okunup çözümüne destek vermek yerine; ideolojik saplantılarının etkisiyle tepkisel davranıp sürecin karşısında durmaya başladılar.

     6-Türk muhafazakar camiası ise, yıllarca kemalizm ve türk-islam sentezi megolasının etkisiyle derin bir aymazlığa ve ırkçılık çukuruna yuvarlandığı içindir ki gerçekleri hep yamuk gördü. Kürtleri öteki gören inkarcı sistemle bazı konularda bütünleşip, hakikati çarpıtan sayısız palavrayı ilke diye özümsemişler. Onlar da bazı noktalarda süreci adil ve özverili bir biçimde savunup ilerletmek duygusu ve idealinden yoksun gözüküyorlar.

     Ulusalcı-ırkçı, ergenekoncu parti ve çevreleri saymaya gerek yoktur zaten...

     Kürt muhafazakarları, Milliyetçileri ve İslamcı çevreleri ise temkinli davranıyorlar. Çünkü devleti en iyi tanıyanlar bunlardır. Açıkçası, devlete itimatlarının olmadığını beyan etmekten sakınmıyorlar. Fakat bu kesimlerin de reel-politik durumun ortaya çıkardığı şartları iyi tahlil edip bunu ileriki süreçte kendilerince kazanca dönüştürecek bir vizyonu ve enerjiyi ortaya koymakta yetersiz kaldıklarını düşünüyorum.

     Öte yandan, Ortadoğu'daki bilumum baasçılar, İslam devriminden sonra geleneksel Ari kimliğine ve gururuna yönelmiş modern İran ulusunun iflah olmaz savunucuları ve Türkiye'deki baasçı, türkçü, kemalist, faşist ve egoist 'bazı İslamcılar da dahil' kesimler ortak bir noktada buluşuyorlar: 'Barış olmasın ve Kürtlerin rızası aykırı bir biçimde oluşturulmuş bu gayri adil, zulüm düzeni devam etsin'... Yanlış duymadınız; bu düşüncelerini dolaylı da olsa çoğu platformda ulu orta değişik şekillerde dillendirmekten kaçınmıyorlar. İran’ın bölgesel çıkarlarına kendini adamış ‘İslamcı’ bir yazar, geçenlerde twiteer hesabında şunları söylüyordu: ‘’Erdoğan’ın kralı olacağı birden fazla küçük şehir devletçikleri kurulacak, böylece ABD, herkesle uğraşmaktansa direk Erdoğan’ı kontrol ederek Ortadoğu’yu daha rahat yönetecek’’… Sonra, kendisine yönelik eleştirilere cevap verirken, hızını alamayarak; ‘Barzani devleti’ tabiri kullanıyor. İşte, bu zihniyet aynadaki haline bakabilse bile çok şey fark eder ama bakamıyor. Barzani devleti şeklinde itham edip nitelendirdiği ‘Federal Kürdistan’da özgür bir parlamento var. Seçimler düzenli olarak yapılmaktadır. Üç dille eğitim yapılmaktadır. Bütün farklı inançlara saygılı bir yapı ve etnik kimlikleri tanıyan bir yönetim var. En azınlık kesimin bile parlamento’da temsilcisi var.

     Peki, bu yazarın kendini adadığı baas rejiminde bu hakların ‘h’sı dahi var mı? Suriye’de yıllarca hüküm süren ‘Esad Devleti’nin bugün zulümle anılan statükosunu korumak uğruna katlettiği on-binlerce insanın kanına ne diyecek?

     Bu ırkçı, bedevi, asabiyetçi zalimlere göre, Yeni Ortadoğu projesi ABD'nin eliyle gerçekleşeceği için karşı durmak lazımmış…
     Bu sözlere Kürtlerin kanacağını sanıyorlar. Kürtlerin, herkesle eşit bir statüye gelmeyene kadar bu coğrafyada ucuz ABD karşıtlığına pirim vermeyeceklerini halen anlayamadılar.

     Sormak lazım; Bunların elinde var mı bir proje? 
     Yok... 
     O halde, projesi olmayanlar, bu durum böyle sürsün ister.

     Kürtler içindeki kimi mahafazakar gençleri ve alevi-solcu-seküler kesimleri tahrik edip yanlış yönlendiriyorlar. Yani ideal olanı gösterip savunmalarını isterken hiç samimi değiller, dahası art niyetlidirler. Aslında Kürtlerin bölgesel düzeyde reel-politik sürecin kazanımlarına sırt dönmelerini sağlayarak sürecin akamete uğramasını istiyorlar.

     Hâsılı, uzatmaya gerek yok... Bu süreç desteklenmelidir. Hiç kimsenin şahsi çıkarı, megolaman duyguları ve putlarına sadakatle bağlı o iflah olmaz çelişkili halleri bizi ilgilendirmemeli... Zaten her yönü ile bir senaryo olan bu savaşın millete ödettiği ağır bedeller ortada... Bu sayfanın kapanması ve yeni bir sayfanın açılması lazımdır.

     Sizi bilmem ama bünyem ve hafızam, bu kadar saçmalığa mahkum, zıvanadan çıkmış bir 'toplumsallık' ironisini ve çelişkiler yumağını hazmedemiyor artık...

 

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.