1. HABERLER

  2. SAĞLIK

  3. Barış neden yeşil olmalı?
Barış neden yeşil olmalı?

Barış neden yeşil olmalı?

İnsan güvenliği sadece silahsızlanmayı kapsamaz, insan hayatı ve haysiyeti ile doğrudan ilgilidir.” Doğa güvenliği de, insan güvenliği kavramının içerisinde önemli bir faktör. Güvenliğin sürdürülebilir olması için uzun vadede sosyal ve çevresel bileşenler

A+A-

“Dünyanın ormanlarına yaptıklarımız, kendimize ve birbirimize yaptıklarımızın yansımasıdır.” Mahatma Gandhi


     Barış neden yeşil olmalı?

          DR. LAETITIA LIEBERT *


     Uzun yıllar çatışma altındaki bölgelere insanî yardım götüren STK’lar ile çalıştım. Bu STK’lar arasında Sınır Tanımayan Doktorlar da vardı. Kısıtlı hatta korkunç koşullarda hayat kurtarmaya, çocuklara, erkek ve kadınlara tıbbî yardım götürmeye çalışıyorduk. Bazen zamana ve mekâna karşı yarışıyor, savaş ve çatışmaların yıkıcı sonuçlarını birebir görmemize rağmen aklımızı yitirmemeye uğraşıyorduk. Bu yıllar içerisinde, sivil harekete katılım anlayışımı değiştirecek bir şeyin farkına vardım: Barış sadece savaşın olmadığı durum anlamına gelmiyordu. Şu anda Greenpeace ile çalışıyorum; mücadele aynı ama daha küresel bir ölçekte. Geri dönüşü olmayan noktaya gelmeden önce iklim değişikliğini durdurmamız gerekiyor. Dünyanın her yerinde insanların gıda kaynaklarına ulaşabilmeleri için zararlı tarım uygulamalarına ve aşırı tüketime karşı mücadele etmemiz zorunlu. Zehirli maddelerin nehirlere dökülmesini durdurmalıyız ki, insanlar temiz suya erişebilsinler.
 
     İnsan haklarının ihlal edildiği, çatışmaların yaşandığı bölgelerde, örneğin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da çevre mücadelesi verilmesini eleştiren insanlar oluyor. Kendi hükümetleri tarafından katledilen insanlar, göçe zorlanan mülteciler var oldukça iklim değişikliğinden bahsetmek kimilerine mantıksız gelebilir. Yaşanan çatışmalar yüzünden ülkeler büyük bir hızla silahlanırken, bir nehrin kirlenmesini engellemek ne işe yarayabilir diye düşünebilir insan. Oysa UNDP’nin 1994’teki insani kalkınma raporuna göre: “İnsan güvenliği, ölümü önlenmiş bir çocuk, yayılmasına engel olunmuş bir salgın hastalık, kaybedilmemiş iş imkânları, şiddetle sonuçlanmamış bir etnik gerilim, susturulmamış bir muhalif anlamına gelir. İnsan güvenliği sadece silahsızlanmayı kapsamaz, insan hayatı ve haysiyeti ile doğrudan ilgilidir.” Doğa güvenliği de, insan güvenliği kavramının içerisinde önemli bir faktör. Güvenliğin sürdürülebilir olması için uzun vadede sosyal ve çevresel bileşenlerin birlikte gelişiyor olması gerekiyor.
 
     Bugüne kadar yaşanan bütün çatışmaların temel nedenleri arasında dünyanın kaynakları konusunda yaşanan gerginlikler yer aldı. Yaşadığımız bölgede gerginlik özellikle enerji, su ve toprak üzerinden ortaya çıkıyor. Son zamanlarda söz konusu kaynakların, insanların artık ulaşamadığı temel ihtiyaçlara ait olduğunu görüyoruz: Gıda ve su. 2011 yılında gerçekleşen Mısır Devrimi’nin bir nedeni de, artan gıda fiyatlarıydı. Gıda sorunu şu anda da tüm ülkeyi uçurumun eşiğinde tutuyor. Suriye’de de 2011 yılının Mart ayında halkın protestolarıyla başlayan olaylar, bir iç savaşa dönüştü. Mısır örneğinde olduğu gibi, doğrudan nedeni bu olmasa da, yeni araştırmalar Suriye’deki huzursuzluğun altında çevresel ve iklimsel değişikliklerden kaynaklanan kuraklık, tarımsal alanların zarar görmesi, su kıtlığı ve su kaynaklarının kötü yönetimi olduğuna dikkat çekiyor.
 
     Biz, Greenpeace olarak çevrenin, barışı oluşturan ve insan güvenliğinin sürekliliğini sağlayan ana ögelerden biri olduğuna inanıyoruz. Refah içinde yaşayabilmek için insanlar sağlıklı bir fiziksel çevreye ihtiyaç duyarlar. “Dünyaya ne kadar zarar verirsek verelim doğa zaman içinde kendini iyileştirir.” fikrinin doğru olmadığı artık kanıtlandı. Dahası çevreye verilen zarar çoğu zaman insan hakları ve kişisel özgürlük ihlalleriyle beraber görülüyor. Örneğin Türkiye’de Gezi Parkı’nda olaylar küçük bir parkın korunması ekseninde başladı. Yıllar boyu yapılan doğa katliamları insanların sivil haklarına yapılan saldırılarla aynı anda gözlemlendi. Türkiye’nin diğer bölgelerinde de yerel halk, çevreyi kirletecek, kendi sağlıklarını tehdit edecek enerji planlarını durdurmak için kahramanca mücadele veriyor. Doğa ve insan güvenliği birbirine sıkı sıkıya bağlı, insanların, yaşadıkları çevreyi koruma hakları var. Şirketler ve hükümetler bu hakkı onların elinden alamaz.  
 
     Yaşadığımız bölge, barışın sadece yeşille birlikte gerçek bir barış olacağının canlı kanıtı. Etkisi korkutucu boyutlara ulaşmış iklim değişikliği önlenmediği, insanlara hak ettikleri haysiyetli yaşam sunulmadığı sürece sosyal çatışmaların nedenlerinden yıllarca bahseder, ama gerçekçi bir çözümden söz etmemiş oluruz. Hayırseverlik artık yeterli değil. Kahire’den, Şam’dan ya da Tunus’tan binlerce kilometre uzakta olabiliriz. Ama artık insanlar birbirine bağımlı, problemler de küresel. Ülkelerin karşı karşıya olduğu çevresel tehditler, hem yerel ekosistemlerin hem de küresel ekosistemin bozulmasının sonuçlarının bir bütünü. İnsan güvenliğine yaklaşımda önemli olan, tehdidin sınırlar ötesi olduğunu anlamak. Toprağın yanlış kullanımı, orman kaybı ve sera gazı salımı sadece sorunun yaşandığı yerin değil, tüm dünyanın iklimini etkiliyor. Tükettiğimiz benzin, yediğimiz gıda, kullandığımız giysiler hakkında bugün sorumluluk almazsak çok kısa bir süre sonra her şey için çok geç kalmış olabiliriz.  
 
     Dün, 21 Eylül, dünyanın her yerinde Evrensel Barış Günü olarak kutlandı. Ve artık, savaşın sadece bize doğrultulmuş bir silah anlamına gelmediğini anlamamızın zamanı geldi. Barış bizi çevreleyen her şeyle, doğayla, komşularımızla, birbirimizle huzur içinde yaşamak demektir. Politikacılar ve karar vericiler de, çevre ve insan güvenliği, barış ve enerjinin birbirinden tamamen farklı kavramlar olmadığını anlamak zorundalar. Eğer bir an önce gerçek soruna bir çözüm bulmaya çalışmaz, insanların gerçekten hangi nedenlerle komşularıyla savaşmaya başladıklarını anlamaya çalışmazlarsa, rahat koltuklarında oturup çatışmaları televizyonlardan izleyen herkes de yaşananlardan etkilenecek. Savaş bölgelerinde yaşayan ama hâlâ her şeyin bir gün düzeleceğine dair umut taşıyan çok sayıda insan gördüm. Haydi, onları haksız çıkarmayalım ve hemen şimdi harekete geçelim.
 
     İklim değişimi gerginlikleri nasıl etkiliyor?
 
     Mısır
 
     2011’de Mısırlı bir aile gelirinin yüzde 40’ını harcıyordu, genel gıda enflasyonu yüzde 20 civarındaydı ve 40 milyon Mısırlı gıda yardımlarına bel bağlamıştı.
 
     2010’un son 6 ayında Mısır, Rusya’dan 1-6 milyon ton buğday satın aldı. 2009’un aynı döneminde bu rakam 2,8 milyon tondu. Bu düşüşün nedeni, iklim değişikliği nedeniyle Rusya’da yaşanan büyük kuraklıktı.    
     Suriye
 
     Suriye’de su kaynakları 2002-2008 yılları arasında yarı yarıya azaldı. Bölgede daha sık kuraklık görülmesinin temel nedeninin insan eliyle oluşan iklim değişikliği olduğu ortaya çıktı. İklim değişikliğinin etkileri, ülkenin kaynaklarının yanlış yönetilmesiyle daha da kötü hale geldi.
 
     2006 ve 2011 yılları arasında Suriye topraklarının % 60’ı ülke tarihinin en ciddi kuraklığını ve ürün kıtlığını yaşadı. Ülke genelinde çiftçilerin % 75’i mahsul kıtlığı yaşadı. Ülkenin kuzeydoğusundaki çobanlar hayvanlarının % 85’ini kaybetti.
 
     Birleşmiş Milletler’in 2010’da yayımladığı bir rapor, aşırı yoksulluk içinde yaşayan ve yeterli gıdaya ulaşamayan insan sayısının 2-3 milyon civarında olduğunu ortaya koydu. Uzun süren kuraklıklar yüz binlerce çiftçinin kente göç etmesine neden oldu. Bu da kentlerde yaşanan gerginliği daha da artırdı. Hem ülke içinde yaşanan bu göçler hem de kırsalda yaşanan hoşnutsuzlukların, Suriye’de yaşanan gerginliklerde rolü olduğu düşünülüyor.
 

     *Greenpeace Akdeniz Genel Direktörü

zaman-yorum

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.