1. YAZARLAR

  2. Nihat GÜR

  3. Azim ve Zorluklar İzdüşümünde İdealler
Nihat GÜR

Nihat GÜR

Yazarın Tüm Yazıları >

Azim ve Zorluklar İzdüşümünde İdealler

A+A-


 

Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür. (Hud/112)

İnsan, inandığı mücadelede ideallerine bağlılığı kadar vardır, zorluklar karşısında azmi büyüklüğünde ideallerine bağlıdır. Mücadelenin anlamı ve varoluşu zorluklara katlanabilmekte kendini anlamlandırmaktadır.

İdealleri için yüreğini ortaya koyma cesareti ve sorumluluğunu gösteren her birey, mücadelenin mesuliyeti gereği zorluklara katlanabilmeyi şiar edinmelidir. Zorluklara katlanabilenler değer oluşturabilir, değer oluşturabilmek için de azmi merkeze almak gerektiğini bilmeliyiz.

Hem inandığım değerler için varım diyeceğim hem de zorluklara karşı azim ve sebat göstermeden bu işin ehli olduğumu söyleyeceğim. Öyle ucuza dava adamı olunmuyor, azmimiz sınanmadan iman edip kurtulacağımızı zannediyorsak, ayeti unuttuğumuz hasıl olur. Bunun için birbirimizi zinde ve diri tutmak için uyarılarımız ve ikazlarımız daim olmalıdır. Ayna ve vekil olma mesuliyeti öyle basit bir yükümlülük değildir.

Hataya, günaha düşenlerimizi terk ederek mücadeleye sahip çıktığımızı zannediyorsak yanılıyoruzdur. Bu, mücadele bereketini kaçırtmaktan başka bir şey değildir. Bu, yaradılış gerçeğini, fıtrat gerçeğini ıskalamak ve anlamı kaybetmekten başka bir şey ifade etmez. Amaç, günahın ve yanlışın gerçekliğine rağmen, doğru ve hak olanı hakim kılmak ise fıtrat gerçeğini bilerek, birbirimizin bireysel zaaflarını hakka yönlendirmede sabırlı olmalıyız.

Asra yemin olsun ki, muhakkak insan hüsrandadır. Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna. (Asr suresi) Bizler iyiliği ve hakkı yaşamsal kıldığımız vakit, çirkin ve batıl olan kendiliğinden ifşa olacaktır.

Erdemli toplumun şifreleri zorluklara katlanmakta ise bireyi ve toplumu zorluklara karşı güçlü kılacak hazırlık ve imkanları güç nispetinde oluşturmak gerekir. Zorlukların nedenselliği Kur-an ışığında geçmiş medeniyetlerden incelenerek günümüze ışık tutulmalıdır. Değerler eğitimimiz hem geçmiş tecrübeleri analiz etmeli hem de günümüze uyarlanarak olası çözüm önerileri geliştirebilmelidir.

Zorluk sadece acı ve sıkıntı değildir, rahatlık ve rehavet en büyük zorluktur. İslami ve insani değerlerimizin daha iyi ve güzel olana doğru yol alması için kendi rahatını bozmayan her birey, Allah ile olan ahdini yeniden düşünmelidir. Kendi nefsimiz için talep ettiğimizi, davamıza sunma çaba ve gayreti içinde değilsek, bereket hasıl olmaz.

Bir etkinliğe, bir çalışmaya, bir sohbete, bir ziyarete katılmak için rahatımızdan feragat etmiyorsak, azim ile gayret eylemiyorsak davamız hiç bereketli olur mu?

Bu çalışmalar için maddi manevi fedakarlıkta bulunmuyorsak, beraberimizde birilerini katmıyorsak, bu çaba ve gayretlere katkı sunmuyorsak dava bereketten mahrum kalır. Bereketten mahrum kalan bir davanın mesuliyeti, bireylerinin nefsi zaafları dışında çok az şey ile açıklanabilir.

İdeal sahibi hareketlerin en büyük zaaflardan biri, bireylerinin yapılması gereken bir işin sorumluluğunu almaktan kaçınmalarıdır. Hakkını verememe korkusu, en iyisini yapamama endişesi bizleri kaçamak cevaplar ve bahane üretmeye mahkum ediyor. Halbuki cesaret ve inanç ile azmedilen her işte Allah’ın yardımından pay sahibi olunacağı vaadi unutulmamalıdır. Yeter ki duru bir inanç, kalbi bir samimiyet ve ilk adım azmi ile cesaret gösterebilelim.

Sınanmadan Allah’ın rızasına ulaşamayacağımız kesin ise kendimizi sınanmaya hazır hale getirme çabasında olmalıyız. Elbette; sıkıntı, zorluk, dert dua edecek değiliz, Rabbimizden iyilik, kolaylık ve huzur dua edeceğiz. Ama sünnetullah yaşamımızın merkezinde ve hepimiz sünnetullaha tabiyiz, iyiliğimiz için kendimizi hazırlıklı hale getirme mücadelesinde azim ehlinden olmalıyız.

Yaşam devam ederken, değerler mücadelesinde maddi-manevi çeşitli zorlukların karşımıza çıkacağı kesindir. Bu bazen elimizde olandan feragat etme olarak zuhur edecektir, bazen cesaret ve azim ile sorumluluk üstlenme şeklinde kendini gösterecektir. Herkesin birbirine baktığı ve sorumluluktan kaçtığı yerde, cesaret ile tüm zorlukları bilerek mesuliyet üstlenmek, davanın en büyük bereketlerinden biri olacaktır.

Makamlarımızı, malımızı, zamanımızı, rahatımızı, endişemizi, sevinçlerimizi Allah için, hak için feda etmiyorsak, Allahu Teala Müslüman topluma bereket ihsan etmeyecektir.

Adalet, hak, hukuk, hürriyet, huzur, insanca yaşam için zorluklara sabır ile direnmek gerekir. Herkesin rahata ve rehavete kapıldığı anda, yürekten gelen bir çığlık ile nefislere isyan zorluğu tevdi edilmelidir. Rahatın ve rehavetin ideallerimizi, haklarımızı ve onurumuzu alıp götürdüğü, erdeme dair her şeyi talan ettiği, kişiliklerimizi silikleştirdiği feryadı herkesi rahatsız edip uyandıracak şekilde haykırılmalıdır.

Teknoloji, konformizm ve tüketim kültürü esiri olmuş Müslüman bireylerin; makamımı, mevkimi nasıl yükseltebilirim ihtiraslarına, araba modelimi, evimi nasıl üst duruma taşırım nefsi zaaflara karşı, İslam için ortaya koyacağımız fedakarlıklar ile özgürleşebilmeliyiz. Ebubekir-i Sıddık gibi tüm benliğimizi ve sahip olduklarımızı asıl sahip olan Rabbimizin rızası için İslami mücadelemizin yürüyüşüne azık eylemeliyiz.

Nefsimizin rehavetinden azade olarak, mücadelemize güç katacak olan her çalışma, etkinlik ve pratiğe katkı sunmayı ideal edinmeliyiz. Asıl rahatlığın, asıl huzurun inandığımız değerlere güç katmaktaki azimde olduğunu örnekleyebilmeliyiz. Saadetin, akli ve kalbi huzurun değerlerimize olan bağlılığımız ve fedakarlıklarımız olduğunu yaşamsal kılmalıyız. Çünkü yaşayarak örneklediğimiz değerler, insanlara anlatmak istediklerimiz için can alıcı değerde olacaktır.

İnfak etmenin eksiltmediğini, tam aksine huzur, güzellik ve bereket getirdiğini önce biz etkin kılmalıyız. Sıla-i rahimlerin, hasta ziyaretlerinin, sohbet halkalarına eklemlenmenin, selamlaşmanın, bağışlamanın, gelmeyene gidebilmenin, diğergamlılığın, tebessümün zorluk değil kulluk vazifemizi hakkı ile eda etmenin kolaylığı, güzelliği olduğunu içselleştirmeliyiz.

İkramda bulunmanın, paylaşabilmenin, misafir etmenin, davete icabet etmenin zahmet değil, huzur ve mutluluk olduğunu istek ile ortaya koymalıyız.

Zayıf düşmüşe, ihtiyaç sahibine, mazluma, mustazafa sahip çıkmayı zorluk olarak değil, Allah’a kulluğumuzun mesuliyeti olarak bakmalıyız.

Yeryüzünde, İslami ve insani olan tüm değerlerimiz için bedel ödemiş, ödemeyi göze almış ve alacak olan her bireyimizi nefsimizden önceleyebilmeliyiz. Bu fedakarlıkların en güzel örneklerini her birimiz kendi gücümüz nispetinde etkin kılmalıyız. Elbette, herkes aynı derece ve aynı oranda bu mesuliyeti ifa edecek değildir. Her birimiz Allah’a vereceğimiz hesabı iyi idrak ederek mesuliyetlerimizi serdetmeliyiz.

İdrak etme eşiğine erdiğimiz zamandan, idrak etme vasfımızı kaybettiğimiz zamana kadar, ideallerimiz, değerlerimiz, mücadelemiz için azim ehlinden olmayı şiar edinmeliyiz.

Azim ile sabredilen her zorluğun sonu berekettir, bu bize mi yoksa bizden sonraki nesillere mi nasip olur bilemeyiz. Sonuçlar Alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Bize düşen kulluğun ifasıdır, gerisi tevekküldür. Hayırlı olanı hayırla yaşamak için gayret gösterip dua edelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.