1. YAZARLAR

  2. Ferhat KENTEL

  3. AYAR VERENLER CUMHURİYETİ
Ferhat KENTEL

Ferhat KENTEL

Serbestiyet
Yazarın Tüm Yazıları >

AYAR VERENLER CUMHURİYETİ

A+A-

Böyle zamanlarda sanırım birilerinin gazı geliyor... Ya da bütün gazlarıyla konuşmaları gerektiğini düşünüyorlar... Kelimeleri yetmese de, altta kalmamak için yüksek perdeden, ağır ağbi (ya da abla) kıvamında konuşuyorlar.

 

Çünkü zaman medeniyet zamanı değil; vahşi kurtlar zamanı... Soytarılık - palyaçoluk sınırlarında gezinen “erkeklik” gösterilerinin vaziyeti kurtarmaya yaradığı zamanlar... En çok bağıranın, en çok vatan-millet diyenin, en çok vatan hainlerinden bahsedenlerin borusunun daha çok öttüğünün düşünüldüğü zamanlar...

 

Kelimelerin bittiği zamanlar bu zamanlar...

 

Kimlik kağıtlarında “bürokrat”, “milli eğitim müdürü” falan yazan, yani çocukların “okuma-yazma-kültür-eğitim” gibi mevzularıyla iştigal eden, etmesi beklenen bir takım (nelerin?) “erkeklerin” köy okullarını ziyaret ederken silahla havaya ateş ettiği ve -çok keyif almış olmalı ki-bu enstantanenin fotoğrafını Facebook’ta paylaşmayı marifet saydığı zamanlar bunlar...

 

Bir tür silah tapıncıyla sosyalize olmak yani...

 

Silahlarla erotik ilişki yaşayanların devri bu devir...

 

Sigara içmeyin, alkol tüketmeyin ama silah serbest çocuklar!

 

Silahlarını çok seven milli eğitim müdürleri! Yükselen yeni nesil sizin eseriniz oluyor bile!

 

Ağır ağbilerin raconu

 

Siyah maskeli, Korsika Ulusal Kurtuluş Cephesi, ya da IRA militanı havaları olan bir adam (belli ki tanınmaktan korkuyor ya da tanınmak işine gelmiyor) arkasında mavi bayrakla (Irak Türkmenlerinin bayrağı, ne hikmetse?), fonda çalan “Çırpınırdı Karadeniz” türküsüyle (yoksa bu bir mesaj mı?) Beyaz’a ayar veriyor.

 

Ve popüler kültürümüzün ideal-temiz-beyaz çocuklarından olan Beyaz özür dilemek zorunda kalıyor... Ne yapsaydı ki? İnsan “ah canım!” diyerek sarılmak istiyor...

 

Televizyonlarda al takke - ver külah ya da şıracı – bozacı kıvamında paslaşan; bundan çok büyük haz aldıkları çok belli olan; karşılarında “ama bir de şu var...” diyebilecek kimsenin olmayacağı garantisiyle konuşan ve Olimpos’tan dağıtılan ulufelerle beslenen ağbiler de benzer bir iş yapıyorlar...

 

Kendilerini görevli addetmiş (ya da görevlendirilmiş) bu şahsiyetler, bütün rahatlıklarıyla “ihanet” skalası çıkarıyorlar; o üniversitenin rektörünü kovup, bu devlet dairesinde üstü çizileceklerin listelerini yapıyorlar.

 

Engizisyon yargıcı kıvamındaki bu ideoloji komiserleri, BeyazShow’da “Çocuklar ölüyor, sessiz kalmayın” diyen ‘Ayşe öğretmen’ için Beyazıt Öztürk’ün özürünü –“sabıkası olmadığı için”- kabul etme yüceliğini gösteriyor ama bunu yeterli  bulmuyor; konukların da özür dilemesini istiyorlar. (O salonu dolduran ve alkışçı genç kitleden de özür istesek?)

 

Geçenlerde sosyal medyada yazılmıştı; hafif rötuşlayarak ben de aktarayım: İslamcı görünümlü aparatçikler, Ergenekoncular, özel harekatçı bozkurtlar bir olmuş memlekete ayar veriyorlar ve Türk derin devleti altın çağını yaşıyor!

 

Ayar vermenin dilini de mafya, futbol tribünü ve devlet ortalamasında oluşan bir titreşim hali üretiyor.

 

“Devlete ihanet”... her yerde...

 

Muhtemelen çok kısa sürmeyecek; ne kadar uzayacağını da şimdiden kestiremeyeceğimiz ama “en sert olanların” dilinin hakim olduğu, silahın erkeklik, öldürmenin normal olduğu bu zamandan yeni bir dönem kurulacak.

 

Ve bu sadece bize özgü bir durum değil... Modernist ulus-devletlerin yarattığı bütün korkular; bu devletlerin ezdiği ve bu ezilmenin altından o devletleri taklit ederek dikilenlerin hakim olduğu bir dünyadayız.

 

İşte Avrupa’daki ırkçı partiler ve rakipleri arasındaki “korku pazarlığı”...

 

Mesela, bu ırkçı partilerle mücadele eden sağcı partiler özellikle seçim dönemlerinde ırkçı partilerinkine yakın söylemlerle rekabete girerler. Onlar kadar olmasa da göçmen politikalarında daha korumacı davranacaklarını falan anlatırlar. Bu da tedirgin ama demokrasiden dışarı çıkmaktan korkan sağ kitle için biraz rahatlatıcıdır ve ırkçı bir partiye oy vermek gibi “ayıp” bir şey yapmaktan kendilerini koruyup, sağcı partiye oy verirler.

 

Ancak artık bu taktik artık pek işe yaramıyor gibi görünüyor. Sağcı partiler kendi söylem dünyalarından dışarıya pek bir şey kaptırmıyorlar. Bunda muhtemelen söylemlerini biraz da “sivilize” biçimle geliştirmiş olmaları bir miktar rol oynuyor. Fransa’daki bombalamalar ve cinayetlerden sonra ırkçı Ulusal Cephe birinci parti oldu mesela...

 

Ama bizim burada işler farklı dönüyor. Milliyetçilik yarışında, yıllardır bildiğimiz aşırı milliyetçi, ırkçı parti, hükmeden partinin yanında solda sıfır kaldı. Hatta öyle ki, milliyetçi partinin hükmeden partiyi sağduyuya falan davet ettiği durumlar bile karşımıza çıktı.

 

İşte bu dil, “kutsal devlet”, “kutsal lider”, “kutsal milli çıkarlar” ve “eskiyi yeniden ihya edecek medeniyetimiz” denklemini inşa ediyor ve bu ezberi papağan gibi tekrarlamayana ayar veriyor.

 

Ama nerede görülmüş böyle medeniyet kurulduğu?

 

Miloseviç döneminde, Sırp milliyetçi mantığı da böyle işlemişti: “devletimizi, bizim tanımladığımız ulusal çıkarlarımızı eleştirenler ihanet içindedir” buyurmuşlardı...

 

Miloseviç’ten medeniyet çıktı mı? Keskin nişancılarıyla insan avlayan, Saraybosna’yı delik deşik eden Boşnak kasabı Mladiç’ten, Karadziç’ten “medeniyet” lafına tekabül edecek herhangi bir şey kaldı mı geriye?


 

Önceki ve Sonraki Yazılar