Askeri Cumhuriyet
Genç bir akademisyen Fuat Dündar'ın yeni bitirdiği doktora tezi, bir süre önce "Modern Türkiye'nin Şifresi" başlığıyla İletişim Yayınları'ndan çıktı.
Bizler için karanlık olduğu oranda kurucu olan 19. yüzyıla dair değerli bir çalışma Dündar'ınki
"Osmanlı İmparatorluğu tarihi iki karakteristik nüfus hareketi ile özetlenebilir: ( ) Fethedilen toprakların kolonizasyonu için dışa dönük güç hareketi, ( ) özellikle Rusya'nın rakip olarak ortaya çıkmasından yaşanan içe dönük nüfus hareketi "
Kitabına bu sözlerle başlıyor Dündar ve 19. yüzyılın nüfus hareketleri ile devletin kurucu siyasetine, yani (Müslümanları) iskan ve (Hrıstiyanları) tehcir politikalarına eğiliyor
Son günlerde ülke Kürt sorununu tartışıyor.
Denk geldi, hemen ardından, 29 Ekim'i, Cumhuriyeti tartışmaya başladı.
Bu tartışmalar ve bunlar çerçevesinde yaşananlar, aslında bir bütünün iç içe girmiş parçaları
Kök biraz geride O zaman Dündar'ın yolunu izleyip, o "karanlık ve kurucu dönem"e gidelim
Sık söyleriz: İttihat Terakki'nin, o dönemi Cumhuriyet'e bağlayan iki "temel proje"si olmuştu.
Bunlardan bir tanesi farklı etnik kökenlerden gelen, göç yoluyla Anadolu'ya akan "Müslümanları Türkleştirme projesi"ydi. İkincisi ise Müslümanlardan bir ulus yaratırken "İslam'ı modernleştirmek, Müslümanı ehlileştirmek projesi"...
Ya da "radikal sekülerleşme" ve "etnik-dinsel standartlaşma" projeleri
Türkiye'de Cumhuriyet'in öyküsü "bir açıdan", günahıyla sevabıyla, başarısıyla başarısızlığıyla, ortaya çıkan zihniyet takıntıları ve bozukluklarıyla bu iki projenin öyküsüdür
Bu yetmez resmin bütününü anlatmaya
19. yüzyılı 20. yüzyıla, İttihat Terraki'yi Cumhuriyet'e bağlayan bir "üçüncü unsur"dan ya da projeden daha söz etmek gerekir.
Bu üçüncü proje diğer iki projenin taşıyıcısı olmuştur ve temel olarak "otoriter merkeziyetçilik"ten ibarettir.
Türkiye'deki Cumhuriyet'in öyküsü "diğer açıdan" bu merkeziyetçiliğin, devletin topluma ve kişilere süratli, dayatmacı nüfuzunun öyküsüdür
Gerek Türkleştirme politikaları açısından, gerekse Müslümanı ehlileştirme politikaları açısından Türkiye'de "temel dönüştürücü fonksiyon"un Silahlı Kuvvetler kontrolünde bir devlet tarafından yapıldığı bilinir
Bu yüzdendir ki, nasıl bir dönem Sovyetler'e Sosyalist Cumhuriyet denmişse, İran'a İslami Cumhuriyet deniyorsa, bugün bizim cumhuriyetimizi de Askeri Cumhuriyet olarak adlandırmak pek yanlış olmaz
"Askeri" düzen bizde hem devletin hem toplum düzenidir, çünkü.
Velhasıl sorun hem yapısaldır, hem zihniyete ilişkindir.
Dün merkez medyanın tüm gazeteleri başarılı bir cumhuriyet öyküsü anlatıyorladı.
Doğrudur
Zira Türkiye Cumhuriyeti söz konusu projelerde, altını çizdiğimiz tanım ve sınırlar içinde gerçekten başarılı olmuştur. Kürtler dışındaki Müslümanlar Türkleşmiş, Müslümanların önemli bir kısmı da ehlileşmiştir.
Ama ağır bedellerle
Üç ağır bedel vardır ortada:
1. Verili simgeleri, verili bir devlet ideolojisini ve bunların değişmezliğini demokrasi ilan eden, devlet hukukuyla koruma altına alan bir merkez yapısı
2. Farklıya tahammülü olmayan, ayrıcalıklarını demokrasi sanan otoriter bir laik zihniyet
3. Farklı talep ve kültürel varoluşlara tahammülü olmayan otoriter bir millet algısı
Bugün Kemalizm, İslamcılık, ülkücülük, solculuk kültürel ya da ideolojik köken üzerine kurulu tepkilerle siyasallaşmaktan öteye geçemiyor, aynı cemaatçi anlayış kabından su içiyorlarsa, nedenleri biraz da burada aramak gerekmez mi?
Unutmayın: "Başarılı cumhuriyet modeli" hâlâ Kürt sorunu ile laiklik eksenli din sorununu çözemiyor.
Ve dünden tek farkı var bu cumhuriyetin: Asimilasyon ve ehlileştirme politikalarının iflas ettiğini biliyor, ama değişmeye direndiği için, bu direnci temsil ettiği için elinden bir şey gelmiyor.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.