1. YAZARLAR

  2. Yavuz Yılmaz

  3. Ali Şeriati’de Dua
Yavuz Yılmaz

Yavuz Yılmaz

Analiz
Yazarın Tüm Yazıları >

Ali Şeriati’de Dua

A+A-

Ali Şeriati, neredeyse İslami bütün ilimler alanında eserler kaleme almıştır. Onun “Dua” adlı, duanın felsefesini ele aldığı bir eseri vardır. Eserin içinde konu ile ilgili Alexis Carrel’in “Dua “ isimli bir makale de bulunmaktadır. Carrel dua kakındaki düşüncelerini yaptığı geniş gözlemlere dayandırmaktadır. Carrel Batılıların zihin yapılarını analiz ederek konuya başlamaktadır: “Biz batılıların gözünde akıl hazretleri,aşktan çok daha yüksek bir makama sahiptir. Biz, beyin gücüne sahip olmayı,sezinleme ve duyumsama gücüne yeğleriz. Bize göre din ne kadar sönmeye yüz tutarsa,bilim o kadar parlak hale gelir. Biz Descartes’ı izliyoruz ama Pascal’ı bırakmış haldeyiz. Beyin gücümüzü geliştirip güçlendirmeye çalışırken,ahlaki duygular,güzellik duyguları ,özellikle de irfani duygular gibi manevi çabaları gelişmekten geri kalmıştır.”(Ali Şeriati,Dua)

Bu satırlar Batı düşüncesinin özellikle Descartes’la başlayan modernleşme dönemine aittir. Bu dönemin baskın özellikleri,akla dayalı aydınlanma, bireycilik, dini düşüncenin hayatın dışına itilmesi ve kuşkusuz pozitivizm düşüncesidir.

Aydınlanma, insan aklını dışında ve üstünde başka bir bilgi kaynağı kabul etmeyen ,aklı tek bilgi kaynağı olarak gören düşüncedir. Bireycilik ve hümanizm en yüce değer olarak Tanrı’nın yerine insanı koyan düşünce biçimidir. Pozitivizm ise olgulara dayalı olarak elde edilen bilimsel bilginin tek bilgi olduğunu savunan ve A.Comte tarafından temelleri atılan düşünce biçimidir. Comte, insanlık tarihinin teolojik ve Metafizik aşamalardan geçerek Pozitif aşamaya geldiğini, bu aşamada artık her sorunun bilim tarafından çözümleneceğini savunuyordu. Ona göre bilim insanlığın karşılaşacağı tüm sorunları çözeceği için artık dinsel ve metafizik anlayışlar tarih sahnesinden çekilecektir. Kuşkusuz bu düşünce de dua gibi manevi bir davranış biçimine de gerek yoktur.

Carrel’e göre maneviyat unutulmuş, insanın basireti, köreltilmiş, irfan ve din duygusu zayıflamıştır. İrfan duygusunun ortaya çıktığı en önemli yer duadır. Carrel’e göre dua ,insanın maddi olamayan dünyanın merkezine yolculuktur. Dua, insanın Allah’a doğru hareketinin ürünüdür.

Carrel’e göre Tanrı’ya ulaşmak için karmaşık protokollere,benlikten geçmeye ve kan dökmeye gerek yoktur. Carrel burada günah çıkarma olayına mesafeli davrandığını göstermektedir. Dua etmek hiç kuşkusuz gönül yoluyla

Tanrı’ya doğru ulaşma çabasıdır. Carrel’e göre Tanrı’yla başarılı bir şekilde bağlantı kurmanın yolu, onun istekleri doğrultusunda,onun istediği gibi yaşamaktır.

Carrel’e göre dua etmek için özel bir yöntem yoktur. İsteyen istediği yerde dua edebilir. Ona göre bir milletin içinde duanın yokluğu ,o milletin çöküşüyle eş anlamlıdır. Dua,insanlık tarihi boyunca öncelikli ihtiyaçlar arasında yer alır,Çünküirfani duygu insanın temel duygularındandır.

Carrel’e göre bir millet içinde ahlak ve irfan duygusunun yokluğu o milletin çöküşüyle sonuçlanmıştır. İrfan duygusu ortadan kalkınca ,ahlak duygusu da yaşayamaz. Dua ihtiyacını ortadan kaldıran toplumlar çöküşten kurtulamamıştır.

Carrel’e göre dua sadece insanın ruhu üzerinde değil,bedeni üzerine de etkilidir. Dua morfin gibi uyuşturan değil,tam tersine huzur veren ve zihinsel faaliyetlerde açılım meydana getiren bir eylemdir. Dua,hastaları iyileşmesinde ve hayata bağlanmasında son derece önemlidir.

Başkası için edilen dua da son derece önemlidir. Carrel, Nietzsche’nin “dua etmek utanç vericidir sözüne de karşı çıkar. Bu söz aydınlanmacı pozitivist düşünce biçiminin yansımasıdır.

Ali Şeriati’ye göre toplumdaki dua anlayışının farklılığı üzerinde konuşmayı zorlaştırmaktadır. “Bundan dolayı kelimenin yaygın anlamıyla dua, dua edem bireyin çalışarak,çaba göstererek, eziyet ve sıkıntı çekerek elde etmesi gereken şeyleri tembelliği ve acizliği yüzünden Tanrı’dan dilemesi haline gelmiştir.”(Dua,Ali Şeriati). Anlaşılan o ki, dini kavramlara yapılan semantik müdahale içlerini boşaltmış ve onları asli anlamlarından uzaklaştırmıştır. İşin daha da vahim tarafı,dinle bu semantik müdahaleye uğramış kavramlar üzerinden tanışan kişi gerçekten ibadet ettiği yanılsamasına kapılmaktadır.

Şeriati’ye göre dua, “insanın zaaflarını telafi eden bir şey olmadığı gibi,aksine insanın iktidarını güçlendiren, bireysel ve toplumsal hayatını kurmadaki olumlu çabasını ve yapıcı faaliyetlerini sürdürmesini sağlayan şeydir. Yani İslam’da dua, çalışmanın ve sorumluluğun yanında değil, aksine sorumluluğun yerine getirilmesinden sonra,sıkıntı çekme, çabalama, cihat etme ve sabır göstermenin yanında yer alır.” (Dua,Ali Şeriati) İslam’ın ilk

dönemlerinde bir yandan dua eden insanlar diğer yandan savaş meydanına dalmaktan geri durmuyorlardı. Bu insanlar hiçbir devirde dağlarda ,toplumdan uzak,uzlet hayatı yaşayan ve dua eden insanlar değillerdi. Çünkü dua, ancak aktif ve mücadeleci insanların dilinde asıl fonksiyonuna uygun olarak var olabilir.

Ali Şeriati, gerçek duaya örnek olarak Hz. Ali’nin “Nehcu’l-Belaga, da benzeri geçen ve düşmanla karşılaştığında yaptığı duayı hatırlatır. “Allah’ım! Eğer bunlara karşı muzaffer olursak,bizi yağmacılık, talancılık ve namussuzluk elde eden fatihlere has gururdan,bencillikten, kendini beğenmişlikten, ve zulümden koru. Eğer onlara yenilecek olursak da bizi zilletten ve köle olmaktan muhafaza eyle.”(Dua, Ali Şeriati)

Şeriati,dua konusunu temellendirmek için yaptığı araştırmalarında Alexis Carrel’in çalışmasına ulaştığını söyler. Carrel duanın fonksiyonlarını hastaları üzerinde test eden bir doktordur. Duayı çeşitli insanlar,aydınlar,alimler incelemiştir,ancak Carrel bunlardan biri değildir. “Ancak bir biyoloji ve dokubilim bilgininin duayı, sırf fizyolojik ve klinik araştırmalar yoluyla,üstelik kendi kişisel tecrübeleri ve laboratuar deneyleriyle inceleme altına almış olması başlı başına değerlidir.”(Dua,Ali Şeriati). Carrel’le göre görkemli uygarlıkları ngeleneksel ibadet kurallarından uzaklaşması çöküşlerine neden olmuştur. Şeriati, Carrel’den Dua hakkındaki şu önemli tespiti de aktarır: “Sabahları dua edip akşama kadar bir vahşi gibi yaşayanlar,duanın etkilerini kendilerinde hiçbir zaman bulamazlar”(Dua,Ali Şeriati) .Bunu İslam’a tercüme edersek şöyle diyebiliriz: “Camide,evde mescitte ibadet ederken dua eden,ama hayatın içinde vahşice yaşayan,aldatan,yalan söyleyen insanlar duanın gerçek etkisini kendinde asla bulamaz.”

Şeriati’ye göre dua sadece isteklerin elde edilmesi değil,aynı zamanda bir aşk meselesidir. İnsana bilimin, felsefenin veremediği şeyi dua aşkla verebilir. O’na göre hayatı anlamanın tek yolu olarak rasyonalist düşünceyi görenler,hayatın sırrını,evrenin manevi yorumunu yapmak,Allah’ı tanımak ve duanın anlamını kavrama konusunda yol almaları zordur. “ Dua etmek, aşk duymanın, hissetmenin ve sevmenin tecellisidir. Bundan dolayı, tanımak için bir yoldur. İman etmek ve kesin olarak bilmek için bir yoldur.”(Dua ,Ali Şeriati)

Şeriati’ye göre dünyanın en eski felsefi öğretileri olan idealizm ve realizm sorunludur. İdealizm insanın hakikatini yaşanılan dünyanın dışına taşırken,realizm onu bu dünyaya hapseder. Dua, ruhun tecellisidir. Hayatın içinde yapılan bir eylemdir. Dua, ne insanı yaşanan dünyanın dışına taşır ve onunla ilgisini koparır, ne de hayatı sadece yaşanan dünya içine hapsederek anlamaz. Dua özgürce istemektir ve hiç kuşkusuz zorla yapılacak/yaptırılacak bir eylem değildir.

Şeriati’ye göre İslami dua iki bölümden oluşur: İlki, Allah’a hitap eden dua,ikincisi, bunun daha küçük bir aşaması olan istemektir. Şeriati, İslami duaları oluşturan etkenleri şöyle sıralar:

1-Dilde fesahat ve belagat yönü.

2- Metnin tümüne hakim olan müziksel yönü

3-Düşünce yönü.

4-Siyasal ve toplumsal yön.

Şeriati,güçlü imanın yaratıcı olduğunu söyler. Çözülmesi elimizde olmayan sorunların ve zorlukların aşk,yakin ve ihlasın mucizevi gücüyle imkana dönüşebileceğini savunur. Duanın mucizevi etkisi,ihlas,samimiyet ve sorumluluk duygusuna bağlıdır. “Takdirin gerçekleşmediği, tedbirinde elinden bir şey gelmediği durumda istemek,eğer bütün varlığımızla, bütün uzuvları ve ruhsal güçleri harekete geçirerek içtenlikle buluna kudretle birlikte kendini gösterirse; varlığımızın tamamını bir isteğe dönüştürebilir, mutlak bir istek kesilebilirsek,yakin, iman ve umut dolu samimi hamlelerle isteyebilirsek ,cevabımızı mutlaka alacağız demektir.”(Dua,Ali Şeriati)

Şeriati’nin yoksulluğunu,ihlasını,yalnızlığını, samimiyetini dertlerini ve isteklerini dile getirdiği dualarından kesitler:

“Allahım! inancımı komplekslerimden koru.

Allahım! Bana muhalif inanca katlanabilme gücü nasip et.

Allahım! Akli ve ilmi olgunluk beni,bağlanma, hissetme ve aydınlanma faziletinden yoksun bırakmasın.

Allahım! Beni her zaman bilinçli ve uyanık tut ki bir kişiyi ya da düşünceyi –olumlu veya olumsuz- doğru düzgün ve tam olarak tanımadan önce yargılamayayım.

Allahım! Bana direniş takvasını öğret ki sorumluluk yığını içinde sürçmeyeyim ve beni sakınış takvasından koru ki yalnızlık ve bir köşeye çekilme halinde halinde çürüyüp kokuşmayayım.

Allahım! Beni insanın dört büyük zindanı olan tabiat,tarih,toplum ve benlik’ten kurtar; öyle ki ey benim yaratıcım,sen beni nasıl yaratmışsan ,ben de aynı şekilde kendi kendimin var edicisi olayım; bir hayvan gibi çevreye değil, çevreyi kendime uyarlayabileyim.

Allahım! Beni tercümenin yoksulluğundan ve taklidin acizliğinden kurtar ki ırsi kalıpları kırabileyim ve batının kalıp dökücülüğüne karşı koyabileyim;böylece başkaları- şunlar ve bunlar gibi- konuşmasınlar ve sadece ben ağzımı oynatabileyim.

Allahım! Beni asla şuursuz kimselerin arzuladıkları ve sofralarında meze niyetine sevdikleri kimselerden eyleme.

Allahım! İrademi,bilgimi,isyanımı ,ihtiyaçsızlığımı,hayretimi,ruh inceliğimi, cesaretimi ve yalnızlığımı artır.

Allahım! Toplumuma tasavvuf ve maneviyatçılık hastalığından yana şifa ver de hayata ve gerçeğe geri dönsün. Beni de hayatın bayağılığından ve maneviyatçılık hastalığından kurtar ki irfani özgürlüğe ve manevi olgunluğa erişeyim.

Allahım! Ekonomiyi temel ilke olarak kabul eden aydınlara ekonominin amaç olmadığını öğret. Kemale ermeyi amaç edinen dindarlara ise ekonominin de bir temel ilke olduğunu öğret.

Allahım! Dostoyevski’nin diline ilka ettiğin şu ayeti aydınların gönlüne de nazil et: “Allah yoksa her şey mubahtır.”

Allahım! Beni ömrümün sonuna kadar anlık da olsa, bütün ömürleri boyunca yüceliği, isyanı ve çileyi bir an için bile mutluluğa,huzura ve lezzete yeğlemekle tereddüt edenlerin bayağılığına uğratma.

Allahım! Bana yenilgide çabalama, umutsuzlukta sabretme, yoldaşsız yürüme, silahsız savaşma, ödülsüz çalışma, sessizlikte fedakarlık, dünyasız din, avamsız mezhep, isimsiz yücelik, ekmeksiz hizmet, riyasız iman, gösterişsiz iyilik, pişkinliğe vurulmayan pervasızlık, gurursuz çetinlik, hevessiz aşk, halkın kalabalığı arasında yalnızlık ve sevilenin sevildiğini bilmediği bir sevme başarısı nasip et.

Allahım! Dindarların Adem’in topraktan olduğunu anlamasını sağla ve onlara de ki: “Maddi(somut)bir olgu da gaybi(soyut) bir olgu kadar Tanrı’yı anlamlandırır; Tanrı’nın varlığı ahreti ne kadar kuşatmışsa dünyayı da o kadar kuşatmıştır. Eğer din,ölümden önce bir işle yaramazsa, ölümden sonra da hiçbir işe yaramayacaktır.

Allahım! Bana, ölüm anında, yaşamak için geçip giden anın ürünsüzlüğüne hayıflanmayacağım bir hayat ve boşunalığımın yasını tutmayacağım bir ölüm ihsan et. Bırak, izin ver onu ben, kendim seçeyim; ama sen nasıl razı olacaksan öyle.

Allahım! Nasıl yaşamam gerektiğini sen bana öğret; nasıl ölmek gerektiğini kendim anlayacağım.

Allahım! Ne olur izin verme

İslam’a imanımın ve Peygamber ailesine olan aşkım,bana din bezirganları,taassup hamalları ve irtica ameleleriyle ağız birliği ettirmesin.

Özgürlüğüm avamın beğenisinin esiri olmasın.

Dinim ,dini yüzümün ardında gömülmesin.

Avama aldanış beni kendileri taklitçi olanların taklitçisi eylemesin.

Hak bildiğim şeyi, sırf başkaları kötü biliyor diye gizleyip saklamayayım.

Allahım! Senin yolunda,senin mesajının yolunda ne kadar ilerlersem o kadar çile çekiyorum diye Sana daima şükrediyorum. Beni okşaması gerekenler dövüyorlar. Benimle yan yana yürümesi gerekenler yoluma engel oluyorlar. Hakşinas olması gerekenler hakkı katlediyorlar. Elimi sıkması gerekenler sille vuruyorlar. Düşmana karşı savunması gerekenler düşmandan önce saldırıyorlar. Yabancıların zehir saçışlarına karşı beni övmesi, beni

güçlendirmesi, beni aklaması gerekenler bana serzeniş ediyor, beni güçsüzleştiriyor, umutsuzlaştırıyor ve suçluyorlar. Böylece senin yolunda,yardımını ve ödülünü umduğum tek sığınaktan da umudumu kesmemi,gözümü kapatmamı, huzurundan kovulmamı umuyorlar. Oysa ben tek umudum Sen olmanı,bekleyiş gözümün sadece Sana doğru açık kalmasını, sadece Senden yardım dilemeyi,sadece senden ödül almayı,Sana karşı vereceğim hesabımda başka bir ortağım olmamasını istiyorum.

Ey mustazafların Rabbi!

Sen ki yeryüzünde mustazafları minnet altına almayı,güçsüzlüğe mahkum edilmiş ve hayattan mahrum edilmiş yığınları, yani tarihin zincirine vurulmuş,zulmün ve zamanın yağmacılığının kurbanı olmuş ve yeryüzü cehenneminin gazabına uğramış kimseleri ,insanlara önder olarak çıkarmayı ve dünyaya varis kılmayı irade ettin.

İşte şimdi gelip çatmıştır bunun zamanı.Yeryüzünün mustazafları senin vaadini gözlemektedir.

Ey Rabbim! Sen ki bütün meleklerini Adem’in önünde secde ettirdin.

Şimdi,Ademoğullarının şeytanların önünde toprağa secde ettirdiklerini görmüyor musun?

Onları bu çağın kendi yonttuğumuz putlarına kulluk bağından kurtarıp sana tapmanın özgürleştirici kulluğuyla özgürleştir.

Ey Rabbim!

Senin ayetlerine küfredenler ve Peygamberlerini haksız yere öldürenler,halkın içinden çıkarak insanları adalete ve eşitliğe çağıran adamları yok edenler,hala dünyaya hakimler. Müjdelediğin azabı onların üzerine gönder.

Ey Rabbim!

Alimlerimize sorumluluk,avamımıza ilim, müminlerimize aydınlık, aydınlarımıza iman, tutucularımıza anlayış, anlamışlarımıza tutuculuk, kadınlarımıza şuur, erkeklerimize şeref, yaşlılarımıza bilgi, gençlerimize asalet, hocalarımıza ve öğrencilerimize inanç, uyuşmuşlarımıza uyanıklık, uyanıklarımıza irade, tebliğcilerimize hakikat, dindarlarımıza din, şairlerimize şuur,

araştırmacılarımıza hedef, umutsuzlarımıza umut, zayıflarımıza güç, muhafazakarlarımıza perva, oturmuşlarımıza kıyam, donup kalmışlarımıza hareket, ölülerimize hayat, körlerimize görüş, suskunlarımıza feryat, Müslümanlarımıza Kur’an, Şiilerimize Ali, fırkalarımıza birlik, kıskançlarımıza şifa, kendini beğenmişlerimize insaf, küfürbazlarımıza edep, mücahitlerimize sabır, halkımıza özbilinç, bütün milletimize karar alma himmeti, fedakarlık kabiliyeti,kurtuluş yeterliliği ve izzet bağışla.

Ve Sen ey Muhammed!

Uyanıklık,özgürlük ve kudret Peygamberi!

Senin evinde etrafa sıçrayan bir yangın tutuştu; senin topraklarını Batı’dan gelen kök söktürücü bir sel bastı ve senin ailen nicedir zilletin kara yatağında uykuya daldı.

Başları üzerinde durup bağır onlara.

Kalk ve Uyar

Uyandır onları.

Ali Şeriati’nin dualarında Peygamberin mirasçısı olan bir alimin, kendi toplumunu bilen sorunlarını tanıyan ve toplumunun sorunlarına çözüm arayan, toplumunu uyandıran ve bilinçlendiren,onlara hedef gösteren aydının tavrı vardır. Dua sorunluluktur,mücadeledir,ihlastır,samimiyettir,cihattır, kitlesel mücadeledir,uyanıklıktır. Ali Şeriati duanın özelliklerini şöyle sıralar: “Birincisi, dua,bizim sadece bir şey elde etmek için kullandığımız bir şey değildir. İkincisi, dua, insani ve akli sorumluluklarımızın yerine ikame edeceğimiz bir şey değildir. Üçüncüsü ,dua ekolünün sembolü, insanlık tarihinin, toplumumuzun ve kültürümüzün en güzel ibadet eden ruhu olan İmam Seccad’ın kurucusu olduğu Ali Şiası’nda dua,aşkın tecelligahı, alem ve büyük insani niyazlar sahasında bilinç anlamına gelen bir ekoldür. Dördüncüsü, dua, anormal bir sosyalortamda,toplumsal ve kitlesel cihat, ve mücadeledir.(Dua,Ali Şeriati)

1- Ali Şeriati,Dua, Ter: Derya Örs, Fecr Yayınları, Mart 2009

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum