1. YAZARLAR

  2. Cengiz ÇANDAR

  3. AKP'nin son demleri
Cengiz ÇANDAR

Cengiz ÇANDAR

Cengiz ÇANDAR
Yazarın Tüm Yazıları >

AKP'nin son demleri

A+A-

10-24 Ağustos zaman dilimi, Türkiye için önemli bir dönüm noktası olacak. Tayyip Erdoğan'ı Çankaya'ya çıkarsa da çıkaramasa da AKP'yi gömeceği için...

Ağustos 10 (2014) tarihi veya cumhurbaşkanı o tarihte belli olmaz ise, Ağustos 24 (2014) Türkiye tarihinde bir “dönüm noktası” olacak. Hangi sonuç çıkarsa çıksın, öyle olacak. 

Üç ihtimal söz konusu; üzerinde duracağımız dördüncüsü yok. Şöyle: 

1) Tayyip Erdoğan veya bir başka adayın ilk turda, 10 Ağustos’ta seçilmesi; 
2) Hiçbir adayın yüzde 50’yi bulamaması ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura, 24 Ağustos’a kalması; 
3) 24 Ağustos’ta ya Tayyip Erdoğan veya Ekmeleddin İhsanoğlu veya Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanı seçilmesi. 

AKP iktidarının yandaşları ve yanaşmalarının önemli bir kısmının, bu ihtimallere ilişkin olarak, bıyık altından gülümsemeleri ve “Reis,” “ilk turda yani 10 Ağustos’ta seçilecek; hiç başka hesap kurmayın” diye düşünmeleri ve diyecek olmaları hiç farketmiyor. 

Zira, Tayyip Erdoğan, ikinci tura kalsa da, hiç seçilemese de, ya da ilk turda seçilse de farketmiyor; Türkiye tarihinde bir “dönüm noktası” gerçekleşmiş olacak. 

O “dönüm noktası”ndan kastımız, Türkiye tarihinde cumhurbaşkanının ilk kez doğrudan halkoyuyla seçilecek olması değil. Tabii, o başlıbaşına önemli, ancak bizim “dönüm noktası” diye vurgulamak istediğimiz, 2002 sonbaharında iktidara geldiğinden beri Türkiye’nin “lokomotif gücü” olarak tarihin bir dönemine damgasını vurmuş olan AKP’nin –artık Ak Parti olmaktan çıkalı bir hayli zaman oldu- bu “hüviyetini bitirecek” olmasının “tescili”dir. 

2014 yılının Ağustos ayı itibarıyla –ister 10 Ağustos olsun, ister 24 Ağustos- AKP, bilinen haliyle sona ermiş olacaktır. İster Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı seçilsin; ister seçilemesin. AKP’nin bitişinin “tescillenmesi” anlamında farketmiyor. 

Türkiye’de 2000’li yılların başından –kurulduğu günden itibaren- “reformcu bir taşıyıcı” olarak “misyon” yüklenmiş olan, AKP, zaman içinde çok ama çok büyüdü ama bir “reformcu taşıyıcı” olmaktan “Tayyip Erdoğan’ı iktidarına taşıyıcı” bir“aparat” haline dönüştü. 

Bir başka özelliği de, siyasi parti olmaktan sıyrılıp, geniş bir çıkar ortaklığını ifade eden dev bir “şirket”e dönüşmüş olmasıdır. 

Dolayısıyla, 10 Ağustos’ta ilk turda Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı seçildiği anda, AKP’nin, 2000’li yılların başındaki “reformcu taşıyıcılığı”, Çankaya’ya çıkacak “Reis”in “aparatı”na dönüşerek noktalanmış olacak. 

10 Ağustos’tan (ya da iki hafta sonrasından) itibaren, AKP, en ziyadesiyle 1923-1946 arasında CHP’ye benzeyecek. Tayyip Erdoğan, CHP’yi tarihinden ötürü yerden yere vurduğu birçok vesilede “Tek Parti” dönemine gönderme yapardı. Ne ilginç bir paradokstur ki, kendi cumhurbaşkanlığı ve parti anlayışının en çok uyuştuğu, tarihi örnek Atatürk ve hatta İsmet İnönü dönemi CHP’sidir. 

Kemal Atatürk, “Ebedi Şef” idi. Onun “aparatı” bir “devlet partisi” olarak CHP idi. İsmet İnönü de “Milli Şef” idi ve aynı şekilde “devlet partisi” olarak CHP’yi kullandı. 

O dönemde, örneğin valiler ile CHP il başkanları aynı kişiler oluyordu. TBMM vardı ve milletvekillerini “Ebedi Şef” ve yakın kadrosu ya da “Milli Şef” ve yakın kadrosu belirliyordu. Bazı milletvekilleri ömründe ayak basmamış oldukları şehirleri temsilen arada bir Ankara’ya TBMM’ye giderlerdi. 

Tayyip Erdoğan’ın “kuvvetler ayrılığı” anlayışı, yapmak istediği cumhurbaşkanlığı tarzı ve bu çerçevede AKP’ye biçtiği rolün – “Partili cumhurbaşkanlığı” isteğini hatırlayın- “Ebedi Şef”Ii, “Milli Şef”li “Tek Parti” dönemi Türkiye’sinden farkı var mı? 

Zaten “Milletin Adamı”“Büyük Usta”, “Reis” gibi sıfatların Recep Tayyip Erdoğan sözcükleriyle eş anlamlı biçimde kullanıldığı ve yer değiştirdiği bir dönemden söz ediyoruz. 

10 ya da 24 Ağustos’la birlikte, AKP artık Tayyip Erdoğan’ın “otoriterleşme” yolundaki ve “devlete hükmetme” hesaplarındaki “aygıtı”dır. Şayet yolda içinden kopmalar olursa, bunlar, yine tarihimizdeki “Terakkiperver Cumhuriyetçi Fırka”,“Serbest Fırka” ve “Demokrat Parti” ile analojik tahlillere konu olabilirler. 

“Ebedi Şef” nasıl Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Fethi Okyar, Rauf Orbay ve Refet Bele gibi “silah arkadaşları”ndan kopmuş, hatta onların bir kısmı İstiklâl Mahkemelerinde hakim karşısına bile çıkmışsa, 21. Yüzyıl’ın başında Tayyip Erdoğan’ın AKP’yi birlikte kurduğu arkadaşları da benzer bir akıbeti izleyebilirler. 

AKP’nin “misyon partisi” olmaktan “Tek Adam”ın “aygıtı” olmaya dönüşme serüveni, bir bakıma Türkiye’de “siyasi İslamcılık”ın “örgütsel serüveni” açısından dramatik bir son noktaya ulaşmayı ifade ediyor. 

AKP, rahmetli Erbakan’ın Milli Nizam Partisi’nden başlayıp Milli Selamet Partisi’nden gelip, Refah Partisi ve Fazilet Partisi’nden geçen zincirin, 21. Yüzyıl başında kendisini Erbakan’dan kopartarak oluşturduğu son halkası idi. 
Erbakan’a (yani “Milli Görüş”e) reddi mirasta bulunması, yanıltıcı biçimde “muhafazakâr demokrat” olduğunu iddia etmesi, hatta ve hatta Erdoğan’ın Adnan Menderes ve Turgut Özal mirasının devamı olarak görülmeyi istemesi, AKP’yi, esas karakteristiği olan “siyasal İslamcılık”tan arındırmaya yetmedi. 

Zaten gelinen nokta, Tayyip Erdoğan’ın AKP’sini, “Müslüman Kardeşler’in Türkiye kolu” gibi bir konumda; Ortadoğu’nun mezhep çatışmalarıyla sarsıldığı bir zaman diliminde “Sünni dünyanın Türkiye’deki iktidar örgütlenmesi” olarak öne çıkartmış halde. 

“Tek Adam”ın “devlet partisi”ne dönüşmek, bu yönüyle dahi AKP’ye zaaf getiren nitelikte. Müslüman Kardeşler’in “Türkiye yansıması”nın, “siyasal İslamcılık”ın “örgütsel uzantısı”nın “Tek Adam aygıtı” haline dönüşmesi, siyasi etkilerini ve beraberinde getireceği ideolojik tartışmaları Türkiye ötesine taşıracak önemde bir gelişme olacaktır. 

Bütün bunlar, sadece, Tayyip Erdoğan’ın 10 ya da 24 Ağustos’ta seçilmesi halinde mi geçerli? 

Seçilemezse de geçerli. Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı seçilemezse, Türkiye için çok hayırlı olur ama bu kendisi kadar, onunla özdeşleşen AKP’nin yenilgisi olacağı için, Ağustos 2014’ün “bilinen hali ile” AKP’nin “sonunun ilânı” olma olgusunu ortadan kaldırmaz. 

AKP gibi çok büyük bir “cihaz”ın uğraması kaçınılmaz “misyon kaybı”, Türkiye’nin siyaset zemininde, ister istemez, yeni oluşumları zorlayacak. 

Nereden bakılsa, 10-24 Ağustos zaman dilimi, Türkiye için önemli bir “dönüm noktası” olacak. 

Tayyip Erdoğan’ı Çankaya’ya çıkarsa da çıkarmasa da, AKP’yi gömeceği için. 
AKP’nin “devlet”e yerleşmesi de onu “ölümcül” konumundan çıkartmaz. Çünkü, Türkiye’de “devlet” kendisine tümüyle AKP’nin hükmetmesine izin ve imkân verecek kadar “esnek” değil. 

Hiçbir zaman olmadı. “Siyasal İslamcılık”ın bu “örgütsel tükenişi” sayesinde, galiba, hiçbir zaman da olmayacak… 

Önceki ve Sonraki Yazılar